17 Aralık 2019 Salı

Eylül’ den Aralık ayına…

17 Aralık 2019 tarihinde boluolay.com sitesinde yayınlanan yazım.
Merhabalar değerli okuyucularım; en son yazımda kolumla ilgili durumu belirtmiştim. Bu geçtiğimiz zaman içinde kolumdaki çatlak iyileşti ve doktor onayıyla yeniden hafifçe çalışmaya başladım, ancak kas gücü kaybı sebebiyle fizyoterapi gerekli görüldü…  Özel anlaşmalı sigortadan faydalanıp, özelde fizyoterapi görmek yerine devlet hastanesinde sıra beklemeyi yeğledim. Zaten her gün seanslarda kas gücü de kullandığımdan ağırdan almak daha doğru geldi… Bedenin kendini iyileştirmesi de; bünyeye ve sürece bağlıdır, sabır ve özen ister. Doktor ağır taşımaktan kaçınmam ve koluma her seans arası on beş dakika buz koymamı sıkı sıkı tembihlemişti. Uyarıları dikkate almak iyileşmeyi kolaylaştırıcıdır. Bu arada bilgisayar bozuldu ve İstanbul malum tamirciye gitmek; otobüs, minibüs kullanmak, şanslıysan oturacak yer bulmak, bir de elinde bilgisayarı taşımak ve üstüne ne kadar masraf çıkacağını da bilemeyince; ertelemeyi yeğledim. Cep telefonundan yazabilsem, yine yazılarımı sürdürürdüm de; açıkçası biraz yaşın etkisinden olsa gerek, minnacık alanda mesaj dahi mecbur kalmadıkça yazmıyorum. Teknolojinin gerisinde kaldığımı kabul ediyorum, en azından sesli kaydedip yazıya döken bir program illa ki vardır da; ben keşfedip öğreneyim diye uğraşmak yerine beklemeyi yeğledim.
Bir hafta önce bilgisayarı tamire götürdüm, o arada bu nasıl insan hiç mi kimsesi yok yardım edecek diye aklınızdan geçebilir… Oğlum bilgisayarı alıp bu işlerden anlayan bir tanıdığına gösterdi, espriyle araya para sıkışmış deriz ya, durumun gidişatı belliydi, dolayısıyla bütçemi de hesaplayarak tercihim beklemek oldu. Biz gönüllü yazanların da, bir eli yağda bir eli balda olmadığı ve ülke standartlarında, yaşamlarımızı dengede tutmak için ekonomik tedbirlere ihtiyaç duyduğumuzu, üstelik her an beklenmedik masraflar hepimizin başına geldiğini belirtmek için, bu açıklamalara gerek duydum. Tabii bir de annemin ısrarıyla dişlerimle ilgili tedavi başlatınca, tahmin edebilirsiniz, kendime öğrendiğim tüm olumlama teknikleriyle motivasyon vererek, hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımı dengede tutarak iyileşme yolculuğumu gerçekleştirmeyi hedefledim.
Nihayet üç gün önce bilgisayarım onarıldı, teslim aldım, içinde eklemem gereken detayları hallettikten sonra; ilk olarak sizlerle üç ayın özetini paylaştım. Lütfen hoşgörün.
Yazılarımı düzenli takip eden okuyucularımdan, bu uzun ara için çok çok özür diliyorum.
İnsanın neresi acıyorsa, canı oradadır derler… Bizler birbirimizi tanımasak dahi, gönül birliğimiz olmasından onur duyuyorum. Her konuda hemfikir olmasak dahi, birbirimizle saygı çerçevesinde iletişim kurabiliyor oluşumuz son derece kıymetli…
Bazı nahoş örneklerle, ekranlarda veya gerçek hayatta sık sık rast geliyor oluşumuza rağmen; çok şükür ki saygılı ve seviyeli, vicdanlı çoğunluğa sahip bir toplumuz.
Devlet hastanesinde çalışan personelin, o yoğunluğa rağmen güler yüzlü ve sevecen olmayı başarışından tutun da; hastaların birbirine ilgiyle geçmiş olsun deyişlerinden, oturacakları anda sizi fark edip aa lütfen siz buyurun deyişlerine kadar, insan olmanın hakkını verişlerini; toplumun diğer alanlarında da sıkça rastlamayı gönülden diliyorum.
Saygı ve sevgilerimle.

16 Aralık 2019 Pazartesi

Elimi kullanabildiğim için şükürler olsun!

Bu yazım; 11 eylül 2019 tarihinde boluolay.com adreside yayınlanmıştır.
Hatırlarsanız altı ay kadar önce düşüşümden söz etmiş idim… Aylardır ara ara sağ kolumda yoğun bir ağrı oluyordu. Malum terzi kendi söküğünü dikemez deyişine sığınarak; eh yaşım da elli beş olunca doğal filan derken, meğer aylardır kolumda bir çatlakla yaşamış ve çalışmışım. Hal böyle olunca da tahmin edersiniz, hekimler kolumu kullanma yasağı koydu. Derler ya eli dursa kolu durmaz, hareketsiz durmaya çalışmak ve sol yanımı kullanmaya gayret etmek, yeni bir deneyim eğlencesi varsa keşfedeyim diye kendimi motive etmeye odaklandım. Her gün uzun zamandır zaman ayıramadıklarımı ziyaretler şeklinde yeniden planladım günlerimi…
Bu arada hekimim ağrısı geçse de bekleyeceksin, kullanmak yok dedi (aramızda kalsın, klavyeye dayandım ve kollarımı oynatmadan üç parmak oynatarak yazıyorum) Yazmayı müthiş özledim. Sizlerin de yazılarımı okumayı özlediğinizi umuyorum.
Şu an Bolu’ da yaşamak isterdim, İstanbul nasıl arada gelenlerin ve burada yaşayanların bildiği gibi; trafik kabus gibi, sanki yurtdışında yabancıların arasında yaşıyoruz…
Kolum askıda, otobüse biniyorum eh malum taksi ücretleri de zamlandığından, markete her gidişimizde yine yeniden fiyatı zıplamış ürünlerin hangisini kullanmasak, hangisini azaltsak diye ekonomi yapma çabamız, biz sonuçta halkız… İyi de bizi bize yaban eden sistemde; bırakın kolum askıda diye bana yer vermeyi, bastonla zor yürüyene dahi yer vermez ezelden yorgun ve umursamaz gençlerimiz çoğaldıkça çoğalıyor.
Metroya biniyorum, hastaneye gideceğim, çanta taşıyamıyorum diye bel çantası takıyorum, tutunamıyorum diye direk bulunca sırtımı dayıyorum, biri geçiyor yanımdan ve güüm koluma çarpıyor, acıdan yuh diyorum, dönüp pardon demiyor, acaba hem kör hem sağır veya canımı yakmak için mahsus yapmış olabilir mi? Yok paranoyaklık bu kadarı da mümkün değil diye, kendi kendime iç konuşmalar yapıyorken, Yenikapı’ da Marmaray’dan iniyorum, kalabalıkta ayaktaydım ya, ohh çok şükür asansörle çıkacağım diye rahatlamaya fırsat bulamadan, asansör boşalıyor adımımı atıyorum, küüt asansörün kapısı kolumun üstüne kapanıyor. AlfredHitchcock, Agatha Christie, StephenKing, ve ismini bir çırpıda hatırlayamadığım yazarların devri kapanmış, bizler onların kitaplarındaki isimlerden birilerini mi canlandırıyoruz yoksa? Bu ara sık sık acaba astrolojik oluşumlar arası karışıklığı mı yoksa benim en yakın ruh ve sinir hastalıklarına müracaat amanım mı geldi?
Şehir henüz üstüme üstüme gelmiyor, aslında kolumun durumu öncesi otobüs maceralarımda, arada bazı ruhsal sorunlu erkeklerin tacizlerinde tepemin atışı hariç, neredeyse yol boyu ön, yan, karşı sıra ahbaplıkları dahi kuruyor idim.
Her şeyi devletten, belediyelerden bekleyen halk olmayı bırakıp, sivil toplum örgütlerinde herkesin kendi yapabilirliği kadar topluma katkı olmasını seviyorum.
Sadece anlayamadığım; aynı kişiler dışarı çıktıklarında farklı kişiliklere bürünmeleri… Tanıdıklar arasında topluma hizmet edenler, yabancılar arasında halk düşmanı gibiler…
Bu yazımı okuyan güzel yürekli insanlar, hala okuyorsanız sabrınızdan ötürü çok teşekkür ve sona dek gelişinizden ötürü de tebrik ediyorum.
Bazen deli denmeyi göze alarak, yabancı bir dolu insanla dam üstünde saksağan şekli sohbetler yapıyorum, birkaç saniye önce somurtan yüzleri ışıldamaya, gözleri gülmeye başladığında içim ısınıyor. Bu kış yakacak masrafını da kısmanın formülü bu olabilir mi? Birbirimizin yüzünü gülümsetmek üzere neler yapabiliriz?
Öğrenim hayatına yeni atılan bıcırıkların heyecanı, bir üst sınıfa geçmiş cicili biçili kırtasiye ürünlerine tonlarca para dökmek için karı koca çalışan, büyükannnelerce yetiştirilen taptaze nesiller hepinizin öğretim yılı sağlıklı, keyifli geçsin.