16 Nisan 2014 Çarşamba

Aldırma Gönül

Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın 
Aldırma gönül aldırma       
Dışarıda deli dalgalar        
Gelip duvarları yalar        
Seni bu sesler oyalar      
Aldırma gönül aldırma               
Kurşun ata ata biter                 
Yollar gide gide biter               
Ceza yata yata biter               
Aldırma gönül aldırma                        
Dertlerin kalkınca şaha                        
Bir dua yolla Allah'a                        
Görecek günler var daha                     
 Aldırma gönül aldırma




Sabahattin Ali bu şiiri yazarken, ne kadar farklı kitleler tarafından ne denli duygularla dillendirileceğini tahmin dahi etmemiştir..Kendini, kaleme sarılıp dökerken,herhangi bir menfaat gözetmeden yazabilmek, farklı hesaplarda olmadan içini dökebilmek nasıl bir hüşu yaratır.
Her sanatçı ,eserini ortaya çıkarırken o ruh hallerinden geçer.ressam resmi bitene dek,tualle savaşır,sevişir, fırça kah silahıdır kah gül kokulu aşkı..Ya o boyalar ve renk harmonileri yaratmak, olmaz içindeki rengi tutturmak bir karabasandır sanki taa ki en azından benzerini renklendirebilene dek veya şanslıysa bir haz dalgası gelir.Her eserin bitişi, bir doğum sonrası boşluk gibidir.yeniden biriktirdiklerini dökecek kıvama gelmek nasıl sancılı bir haldir..Yerinde duramaz, kimse anlayamaz o gelgitler nedir ve niyedir.hele yakın çevresi için nasıl tahammül edilemez olur insan..Yazarsa,klavyenin tıkırtısından başka müzik yoktur ona..çevredeki tüm dikkatini dağıtası şeylere sinirlenir..Kelimeler geldiği hızla kağıda dökemeden kaçıracak endişesindedir.
Sevgisi,sevgilisi,sabahı gecesi bir hep ayrı notalarda gezinen bir kemancı düşünün nasıl beste yapabilir ki etraftan kendini ayrıştırıp,içindeki müziği nasıl seslendirebilir..
Bir bebek ilk nefesiyle çığlıklardadır,hiçbir nefes ilki gibi değerli olmayacak hiç bir aşk ilki kadar heyecan vermeyecek olsa yaşam anlamsızlaşır..
Bir sanatçı her eseriyle çığlıklardadır..
ve o kimsenin tekrarı olmamak ve aslında her insanın kendi lisanında ve yetenekleriyle ifade etme gayretinde olduklarını,sadece kendine özel bir yoldan ortaya koyabilme kaygısı..
Korkular yer,bitirir insanı..Kaybolma korkusu,yanlış anlaşılma korkusu,yerini bulamama korkusu,boşa kürek çekme korkusu kilitler parmaklarını,yüreklerini..Sonra aniden akar, durduramazsın,gecesi gündüzüne yine karışmıştır..Şikayet edilesi anlaşımlaz çığlıklar çağlar ve insanlar eserleri ayakta alkışlasa da boştur o çoktan en keskin eleştirmenidir kendisinin..Acımasız görünen yanıyla en büyük cezaları kendine vermiştir..
İçindeki tutku öyle derindir ki simsiyahtan öte kopkoyu..kimsecikler arındıramaz..
Zihni şizofrenik oyunlardadır,rüyalarında dahi bir sonraki eseri vardır..
Ne o kadar teknik ne de öyle mükemmel bir yönetmen vardır beynindeki senaryoları görüntüleyebilecek..Astral seyahat dedikleri midir yaşadıkları ?
Sabahlara dek okudukları niye gündem dışıdır da yine de hep insana dairdir ? Niçin olandan ötesine erme gayretindedir ? Bu olanı kabullenememekle ilintili olabilir mi ? Ve böyle zeki beyinler bunu farkedemezler mi ?
Gönlümüzce ne çocukluk yaşayabilmişizdir ne gençlik..ergenken yaşlı,yaşlıyken çocuk mu olacağız diye umursmayız dahi..Yine de en zor katlanılanı, sıradan insan olma çabasını ve sabrını koruyabilmektir..
fazla uçuk olan zamanının önde giden beyinleri için heyecansız,macerasız stabil bir yaşam olmamıştır.
Kendimizi onurlandırma adına varız,var olmalıyız. O nedenle aldırmamalıyız. Ölümümüzde en iyi besteler çalınmalı. Benimkinde lütfen; 
                                            
Öyle bir dem ki ruhum
Hiç olayım derken meğer hep olmuşum
Kelam edip dertleşip nağmelerle
Sana da sebep olmuşum
Bu dem
Var git sor halin nedir?
Ben olayım derken meğer sen olmuşum
Derdi canım söyleyip gezerken
Sana da sebep olmuşum
Bu dem


(Nev'den) Çalınsın. Ardımdan dualar okunmasına hiç gerek yok. Malum dualar yaşayanlar içindir. gönlüm aldırmamayı öğrenebilseydi diyorum şair olamadığımdan şiir yazanlara,ressam olamadığımdan resim yapanlara,hiç bir enstrümanı çalamadığım için tüm müzisyenlere ve tüm yetenekleri ile ortaya bir eser koyabilenler için gıptayla,sonsuz saygılarımı sunuyorum.

Ben kendi halinde,herhangi edebi bir kaygısı olmadan, iç dökmeler şeklinde yazan sıradan bir insanım.
Bazı sahneler var gözümde,sallanan sandalyesinde,soba başında, elinde örgüsüne içini döken kadın örneğin..
Elinde tığ danteller bezeyen teyzeler, göz nurları yaşanmışlıklar,kederler,hayal kırıklıkları..
En iyi sanatçılar hep acılardan ürer.. 
Acı her daim iyidir. İnsan mutlu mesutken gelişemez,üretemez..üstelik tembelleşir..
Acı öyle garip bir duygu ki..Kimi bir yere kazara çarpsa ah der kimi gözünü kaybetse diğeri var ya hamdolsun der..
Güçlü görünmek,isyan etmemek değil,karanlıkta sessiz çığlıklar ve gözyaşlarına kim şahit ?
Rabbine yakarmayan var mı ? En azından belli bir yaradan olduğunu,belli bir güç olduğunu inkar edebilecek veya aksini kanıtlayabilecek var mı ?
İnançlarımız,sözlerimiz,gönlümüzden gelmez mi ? gönlümüz zihnimizden başka bir şey mi ? İnsanlar neyi tartışır ? Ne için, ne uğruna yarışır ? Niçin paylaşımlarımız hep yargılarla doldurulmuştur ?
Saygı, insanlık var olduğundan beri garip bir toplum örgütlenmesi içinde sınıflandırılmışlıklarla belirlenen saygı..Mide bulandırıcı kurallar dizisi..Sahte kavramlar ve bunları öğrenip,kabul edebildiğin,uygulamada başarılı olduğun kadar ödüllendirilirsin.. maske taşıyan ve özde kim olduğunu çoktan unutmuş kişiler..kral çıplak diye haykıranı cezalandıran toplum.. Sürüden olmayı red edeni, başaramadığı anda yerin dibine sokan,başardığı anda ayıpladıkları her hali alkışlayan toplum.. neyin kavgasındadır ???
Gönlüm aldırma.. Benim mapushanemin duvarlarını kimse göremez..gönlüm öyle cezalardan mahkum etti ki kendini sihirli bir elle dahi kolayına özgür kalamaz..
Acı denizlerinde dalgalar öyle yükseklerde patladı ki değme edebiyatçı tarif edemez..Öyle de nasır tuttu ki daha kessen kan gelmez.
Beylik söz çok bulunur da yine de insanın neler hissettiğini asla betimleyemez.
Düşünüyorum da bu ders kitapları,ansiklopediler,romanlar vesaire.. ya bunları hazırlayanlar da insanoğlu ben gibi peki neye göre beni eğitmeye kalkabiliyorlar ? Onları eğitenleri kim eğitti ? Bir çok makamda zeka ve kültür düzeyi vasatlarda kişi bulunur ve bunlar okullarında kendilerine belletilenleri oldukça iyi öğrenip mezun olmuş ve bir yere kapağı atmış gül gibi geçinenlerdir :)
Çoktan rahmetli olmuş birinden duyduğum bir söz;' insan yemek, tuvalet ve uyku arasında yaşar.'
24 saatin 8 saatini uykuya,yarım saatini tuvalete,2 saatini yemeğe veren bizler en az iki saatimizi trafiğe,8 saatimizi de mesaiye verince, yaşamak için 3 veya 4 saatimiz kalıyor onu da haber,maç izlemek,kitap okumak,oyun oynamakla ve ödemeleri düşünmekle geçirince siz söyleyin yaşıyor muyuz ? haydi haftada bir iki kez,eş dostla sohbet bir iki kadeh içmeye gitmek için süslendiğimiz,nasıl görüneceğimizle zaman geçirdiğimizi de hesaba katın ve lütfen söyleyim yaşıyor muyuz ???
Sevgiyle kalın ve lütfen yaşayın













































13 Nisan 2014 Pazar

sigarayı bırakıyorum..bağımlılık yaratan tüm duygu ve düşüncelerden arınmayı seçiyorum

8 yaşımda bir akşam evde yalnızken,annemlerin evde bulunan paketlerini aldım ve mutfakta lavaboya kırıp parçalayarak attım sonra musluğu açtım,lavabo tıkandı. Annem ve üvey babam eve geldi.üvey babam,farklı biri olarak sanırım beni psikolojik bir testle sigaradan uzaklaştıracağını düşündü :) Daha neyi niçin yaptığımı çözmekten aciz bir dolu insandan sadece kendini daha entellektüel sanan biriydi.. Masaya oturttu ve bir sigara yaktırıp sonuna dek içirdi. Öksürüp tiksinip içme hevesimi geöirmeyi planlıyordu. üstelik içme hevesim dahi yokken! Öleceğimi bilsem öksürüp ona o keyfi yaşatmazdım.Sonuna dek içtim.içime çekmediğim için içine çek diye zorladı, içime de çektim yine öksürmedim. Sonuç onun için hayal kırıklığı,benim için zaferdi.Annemin benimle istediğim gibi ilgilenmediği için,onun önemsediği sigarasını yokederek canını yakmak istemiştim.Kötü tohum :) Annemin canı yandı mı pek hatırlamıyorum.
O yıllar, sigara zor bulunurdu ve annem beni tekele yollayıp sigara aldırırdı.
Hani sigara içer misin denince hayır diyen ve etrafta o daha küçük denilen bir ergen olana dek tekrar sigara içmedim.
16 yaşımda, ilk erkek arkadaşımla tek tük sigara içmeye başladım.Ucuz diye Bafra sigarası ile paket taşımaya başladığımı hatırlıyorum. 
İş hayatıma başladığımda, müthiş bir zam gelmiş ve bir gazeteci röpörtajına marifetçesine, 500 lira bile olsa bırakmaya niyetim yok dediğimi anımsıyorum.2 hamileliğimde de ilk 3 ay içmemeyi başardım. Nefes tıkanmalarıyla, ani karar verip sigarayı bırakıp 2 sene içmedim ve içenlerden uzak durdum.8 yıl içmeyip yeniden başlayanlar tanıyordum. Dilediğimde içer veya bırakırım,seçimlerim beni ilgilendirir düşüncesindeyken dahi kokusundan rahatsız olup içilen ortamı,sürekli havalandıran biriyken,içinde bulunduğum zıtlık,ironik.
Bugün,ailece sigarayı bırakıyorum filmini izlemeye niyetliyiz. programımız değişir gidemezsek dahi,ben bugün sigarayı hayatımdan çıkarmaya niyet ediyorum.
Artık, iç dünyamın üstünü bulutlarla kaplamam anlamlı gelmiyor.
Duygularımı baskılamak gibi bir zorunluluk içinde değilim. Ayrıca sigara da bunları yapmakta çok başarılı sayılmaz. Aslında her ne yaparsak yapalım,kendimizle yüzleşmelerimizi sadece geciktirebiliriz.
şimdi sabahları kalkınca neskafe ve sigara yerine bir bardak su içerek güne başlayarak fiziksel arınma gerçekleştireceğim. havalar böyle güzelken, parka çıkıp yürüyüş yaparak, ağaçlarla kuş cıvıltılarıyla flört edeceğim.
Sigara bırakmanın, ataklar yaratmasına aşinayım.Anlamsız öfke patlamaları, yemeye düşkünlük, koca bir boşluk duygusu..Yerine koyamadıklarımız için bir nefes daha çekme arzusu yetmedi bir tane daha yak sohbette birini söndür diğerini yak eh bi kadeh bişi içerken sigarasız gitmez canım bi kere iç yarın bırakırsın yine kandırmacaları :)
Şeytan ayrıntıda gizlidir.
Yazarken, elim paketi daha şimdiden aramaya başladı :) Tespih mi çekmeye başlasam acaba ?
En güzeli su,sinirlendiğimiz,üzüldüğümüz zaman önce bir bardak su içip biraz nefes egzersizi ile o anı daha kolay atlatabiliriz.
Daha şimdiden daha kaliteli nefes alıp verdiğimi farkediyorum.
Aslında amacım sigarayı bırakmanın çok ötesinde, hayatımda bağımlılık oluşturabilecek tüm duygu ve düşüncelerden arınmayı seçiyorum.
Aynı hal aşk için de geçerli, aşkı bırakıyorum.Onsuz yaşayamam olayları pek bir aşağı çekici insanı kendi olmaktan uzaklaştırıcı,oysa ki ben kendim olmayı seviyorum her kimsem artık içsel bütünlüğüme ermeyi seçiyorum.
Aynı hal yemek için de geçerli, canım sıkılınca buzdolabının önünde ne tıkınsam olaylarını gerilerde bırakmada epey yol katettim.
Her ne oluyorsa Yaradan, zaman içinde bana rağmen olduruyor. İyilik,kötülük veya doğru,yanlış kavramları yok.Olması gereken siz ne kadar tersine uğraşsanız da olacaktır. 
İnsanın kendini onurlandırması en öncelikli görünüyor.Kendimi seviyor ve kendimle gurur duyuyorum.Yaşadığım anın içinde kendim ve çevrem için en uygun kararları verme gayretim,sağduyum,inancım, diğer insanların kendi pencerelerinden düşünce sistemleri ve tutumlarıyla artık tartışmıyorum.Herkesi affediyorum,hatırladığım,hatırlamadığım tüm olay ve insanları bağışlıyorum.hepimiz hem bir bütün hem de apayrı dünyalarız.
Kendimi önceden olduğum ve şimdiki bene dönüşmeme vesile olan her adımım için kutluyorum.
İşte evdeki son puroyu içerken damağımda,dumanın bıraktığı zehir gibi acı tadı hissetmekten çok söndürürken kül tablasına bastırmanın, ezmenin keyif verdiğini de keşfettim.Demek aslında içmek değil bastırmak anahtarmış. O zaman sonlandırmaların beni güçlendirdiği fikri ile ve beklenilenin üstünde olabilmenin hazzı ile tatmin duygusu içinde kaybolmadan farkındalıkları arttırmayı ve bu farkındalıkları yaşamımın her alanına uygulamayı deneyebilirim. Harika bir oyun buldum. teşekkürler.teşekkürler.teşekkürler.

Bu dilerim gerçekten kötü koktuğu için kendimi müthiş rahatsız eden bağımlılığımı bir daha geri gelmemek üzere bırakışımdır.
İlk gün baş ağrısı, diş etlerinde büzüşme ,garip bir ağızda kuruluk,tatlı ihtiyacı ve 24 saate doğru sigara içme arzusunun depreşmesi gece müthiş güzel bir uyku (1.round'u kazanmanın keyfinden belki ) ertesi gün tekrar alışkanlıklarını terketmiş bir güne uyanmak beyin nasıl zorda nasıl geri çekme ihtiyacında ya bu savaş sigaraya değil bunu keşfettim arkadaşlar kendimle mücadele ediyorum :)hani daha neler olur bilmiyorum ya bir kaç kez kültablasını kokladım :) iyyy iğrenç bir koku ben böyle mi kokuyordum acaba hiç beğenmedim hemen parfüm fısfıs :)) ohhh güzel kokular varken deli miyim hem kendimi zehirlicem hem pispis kokucam :)) neyse bu da avuntum ah yine sigaraya devam eden arkadaşlarla görüşmeleri azaltmalı yoksa yine başlar mıyım ? derken günü başarıyla bitirdim haha içen arkadaşlarıma bakışım çok kaka bişi yapıyorlar gibi :)) kızgın başlarsın iki güne o zaman biz dakga geçicez seninle diyorlar ::))) veee 3.gün türk kahvesini sigarasız da içebildim ah çay daha bi lezzetli mi ne :) daha 3 günde damak algım değişti sanki :) nasıl bir heyecan içindeyim bu önceleri ceza gibi görünüyordu bi keyfim var lafı :))) ya şimdi bir çok keyfim var ve tempo hayat temposunu geri getiriyor bana şevkle..aşkla..sigaradan daha keyifli miss gibi havayla nefesle :) ah acaip bir heyecan ce coşku var bundan sonraki o sigara bağımlısı halleri de birbir aşacağım inşallah :)kendimi daha bi çok seviyorum sanırsam :) afferin bana harikayım :)





















10 Nisan 2014 Perşembe

siz de kalbinizin serçeninki gibi attığını hissettiniz mi ?

Aynen! Nasıl da, her an kalbiniz yerinden fırlayıp avucunuza düşecek gibi olur değil mi ?
Bir de burnunda tüter hani! O nasıl bir his Ya Rab !
Zihnimizin oyunları.. kendimizi inandırdıklarımız..Hani kırk kulp taksanız, öyle değil böyle değil diye bilimsel açıklamalar getirseniz de, olan oluyor.
insan bir başkasını kendini sever gibi sever mi ? Kendine sarılırcasına sarılır, koklar mı ? Ya bir de sonrasında kendine sarılınca neden aynı tadı yakalayamaz ki ?
Bir dolu nitelendirmeleri var tabii..insan olan yerde mutlak bir kondurma hali vardır..
Tutku..aşk..ruh eşi..sevgi..özlem..heyecan..telaş..nefes..can..
Hiç birini nefesiniz gibi hissettiniz mi? yanınızda olmadığında nefes alamadığınızı sandınız mı ? Sesini duyduğunuzda canınıza can katıldı mı ?
Ne çok aşk öyküsünde hep erişilmezlik işlenir veya erişilen artık özlenilen olmaktan çıkar.
Sahip olma arzusu bambaşka bunu karıştırmamak gerek.Aidiyet hissi öyle bir başka ki.Sahip olunmanız gerekmez tamamen ona akarsınız.Sahibiniz kendinizsinizdir ve benliğiniz sizden ötededir.
işte kanımca, mevlevilik bu..Olduğun hiçlik halindeki çokluk.İşte aşıklık bu.. Bedeniniz içinde hapsolmuş hissi ve öyle genişlemiş her yeri kaplamış ruhunuz varmış gibi bir sonsuzluk.
Saf olma, saf hale varma tüm toslanılan duvarlar, yüksekten düşmeler bunun için..
Siz hala bu zenginliğe ermek için piyango almayı mı düşünüyorsunuz ? Bu sarhoşluğa varmak için şişelerce alkole mi sığınıyorsunuz ?
Dostluğu, şık giysiler içinde, şık restaurant köşelerinde, kristal kadehlerde, pırlantalarda mı mi sanıyorsunuz ?
Sahte, makyajlı, kostümlü provalarda mısınız hala ?
Gerçeklerinizden kaçmak için nelere sığınıyorsunuz ?
Çıplak geldiğimiz dünyadan bir kefene sarılı ayrılıyoruz.Arada yaptıklarımızdan en önemlisi hangisi? Büyük başarılara imza atanlardan olmak mı ? Aile kurmak mı ? Gerçekten yalansız, menfaatsiz sevgiler yaşamak için neye ihtiyacımız var ? 
Ne yazık ki yaşamımızı idame etmek, kendi değerimizi bulmak ve alkışlanmak ihtiyacımız hep olacak, egomuz olmazsa biz olamayız.
50 senedir keşfedemedim. Biz neyiz ? Biz kimiz ? Ne için varız ? Niye yaratılmışız ? Girdik bir alamete gidiyoruz kıyamete olayı dışında ??? Bu hayat zincirinde yerimiz olduğu besbelli, bizden önce kadim zamanlardan,gelen bir dolu bilgi üzerine kattıklarımıza rağmen hala hayatta kalmak için mücadele veren mağara adamı halimizde olmadığımızı kim söyleyebilir?
Çözemiyorum. Niçin yazmayı sevdiğimi bilmiyorum.Niçin okumayı sevdiğimi de bilmediğim gibi.. ve niçin olduğunu bilmediğim bir dolu günlük basit ıvır zıvırla gün bitip gece geliyor sonra bir ertesine ve yol yarılanmış hala bir aydınlanmaya erilmişlik hissi oluşmamış..
Peki bu filozofça deyişler,hayata dair söylemler,olumlama çalışmaları,yoga,meditasyon,namaz,dini veya topluma ait gelenek ve inanışlar, niçin tatmin etmez bir insanı ? Neyi arar hala ?
hangi okunmamış kitapta vardır öze dair bilgi ? niçin aldığım uyumlamalar öncesi hiç bilmeden deneyimlediklerim,uyumlama sonrası resmin çerçevesiyle birleşmedi ? Daha nereye varmalıyım da,şimdiye dek çözülememiş neyi çözümlemeyi başarabilmeliyim ?
içim çok basit diyor öyle basit ki kimse göremiyor veya görmek istemiyor çünkü basit.
Hayatınızda birini kendiniz gibi sevdiğinizde kendinizi yitirmek istemediğiniz kadar onu da yitirmekten ölesiye korkarsınız.Böyle değere sahip olabilen kişi,o değeri korumaya çalışacağına, yeni avlar peşine düşen avcı misali hayatta çok daha önemsiz şeyler için o yüreği heba eder.
Ya bir de yitirilenler için başkalarını suçlamak ? Vicdanlı ve adil olmayı seçmiş bir kişiye kazık atanlar, tokat yediğinde diğer yanağına da vurulsun beklenir sanıyorlarsa işte o vicdan kendi hayrı için adalet ister.
Aynı kişi vicdanlı haliyle kendine yapılan yanlışın adil yoldan düzeltilmesine çaba harcamadığında kendine ihanet etmiş olur.
Mütevazi olmak, bildiğini uygulamak ama bununla hava atmamak halidir.ne yazık ki bu da geçer akçe değil, kişi kendini pazarlamayı bilmek durumunda ki,hakkını alabilmeyi başarsın.
Çok oyunlu,oyuncaklı , pek de adil olmayan bir dünya işleri ki zaten Evrendeki dengeye bakarsanız dengesizliklerle oluşur.gece/gündüz,soğuk/sıcak,su/ateş,çoğaltabilirsiniz örnekleri..
O halde dürüstlük olan yerde yalan, doğru yanında yanlış olacak.Bunu her zaman hatırlayıp, serçe misali atan yüreğimize iyi ki atıyorsun diyelim :) Sen önce senin için varsın ve kendin için doğru olan diğerine yanlış gelse de kendi doğrunu yaşamalısın. Seni şimdi mutlu etmeyen sonrasında eder masalları nadiren belki doğru çıkabilir..Bana denk gelmedi :) Beni şimdi mutlu eden her zaman eder :) Bu benim tılsımlı sözüm.  Önce başkalarını mutlu eden seni de eder masalına kanmış ve ömrümün çoğunu böyle geçirmişken bu kadarı kafi.

































9 Nisan 2014 Çarşamba

Bir Varmış Bir Yokmuş..

Az gittim uz gittim dere tepe düz gittim derken vardım bir ormana...
Kopkoyu bir karanlıkta buldum kendimi nasılsa hiç korku duymadım.. Yabancı sesler vardı gecede..Lakin kalbimin gümbürtüsünü bastıramıyorlardı.. Öyle ya ne sebeple, karanlığa kaçmıştım? Neydim ben ? İnsan mı? Hayvan mı ? Kimdim ben ? Kadın mı ? Erkek mi ? Çocuk mu ? 
Pek önemi var mıydı ? ne veya kim olduğumun ? kalbim yanıyordu yerinden kopsa ..yok kopmuyordu ama öyle bir acı kıvranıştı !!! Lütfen yardım ? Tanrım !!! Yanıt ver !!! Veya yanıt veriyorsan ve ben duymuyorsam yalvarırırım duymamı ve görmemi sağla....
Bebekliğimi anımsamıyorum ama herhalde konuşamazken,yürüyemezken, ağladığımda beni doyuran,uyutan,ilgilenen vardı.. Ya şimdi ??? Niye büyüdüm ki ???? Tanrım belki yarın ölecek kadar yaşlıyım!!! Ama yoo hayır henüz ..henüz..henüz deneyimlemediğim ve kendimi yenik hissettiğim öyle çok şey varken geri ver yıllarımı yeniden yaşayabileyim lütfen...
Yaşam boyu öğretilen ayıplar,günahlar,yasaklar,topluma uygun biri olma uğraşlarım...oooo ne çok kitap okudum ne yazarları aklımda ne de konuları..okul denen yeri icad edeni...niye rahat bırakmazlar ki ? illa bir aşama bir test bir sınav ...hepsi meğerse hayatın gerçeğine ulaşmak için..ölüme...
Doğru ya okulla bittiğini sanıp sınavların okuldan kaçan bizler hayatın esas sınavlarında nasıl çuvalladık..Hoş okullarda başarılı olan nicemiz başka oyunlarda yenilmedi mi ?
şimdi bir şizofrenin hatıra defterinden kopyalanmış gibi görünen bu satırlar aslında her birimizin iç dünyası değil mi ?
Hepimiz var olma çabaları içinde kaybolmuyor muyuz ? Aslolan saflıktan uzaklaşmıyor muyuz ? Ruhumuzu köleleştir miyor muyuz ?
Elbette Yaradan Yüce bir güce inanıyorum her dil ve dinde farklı isimlendirilse de sonsuz sandığımız kainatın bir oluşum sebebi ve oluşturanı mevcut sanıyorum. Niçin ? hani büyüklerimiz hesap gününden söz eder ya şayet varsa bu hesap gününde dişe diş göze göz bir hesaplaşma içinde olacağız :)
Sanırım hayatı fazla ciddiye alıyoruz bizlerin esas sorunu bu..Ne olur başarılı olmazsak? Toplum alkış tutmazsa ? Çevremiz saygı göstermezse ? faturaları ödeyemezsek ? Köprü altında donarak ölürsek ? Ya da bıçaklanarak ? Köprüden atlayarak ? Hayatta yapamayacaklarımızı niçin yapamıyoruz ? Sokakta yürürken içten şarkı söylerken bağıra çığıra söylemiyor veya otobüsün içinde şakıdı şakıdı göbek atmıyoruz? Tımarhaneye mi kapatılırız ? Hapishane ye mi ? Çoluk çocuğu rezil mi ederiz ? Delilik sınırı nerede ?
Hani kral çıplak diyorlar..Adam öldü adam diye isyan ediyorlar..Ağaçlar kesiliyor, doğa katlediliyor diyorlar..
İşte ben de isyanlardayım içimde öyle bir coşku var ki çağlamak istiyor ve bastırmak zorunda kalıyorum..Kendimi yaşamam için özgür olmayı seçmek, kalbimin dilediği kişiyi yanımda bulmak ve süre giden daimi bir huzur, mutluluk halinde olmak istiyorum.
Bunu kim istemez deyip sonra maç izleyerek, nette oyun oynayarak, kastet,scrabula ile zaman öldürenler ile konserlerde coşan kalabalık duyun beni hepiniz bir yalanı yaşıyorsunuz farkedin artık!!! hayatınıza kendinizden başka her türlü kalabalığın gürültüsünü doldurup iç sesinizi susturuyorsunuz ..Ne zamana kadar psikolojik sorunları olan insanlar olmaktan sıyrıldığınız inancıyla kendinizi kandıracaksınız?
İnsanlar ve hayvanlar arasında hiç bir fark yok hatta insanlar hayvanlardan daha vahşi.. Acımasızlık bir takım hayır kurumlarında yardım ederek vicdan yüklerini hafifletme kandırmacasında.. 
İşte esas masal ! 
Yıl 1974,ilkokul 4. sınıftayım yanlış anımsamıyorsam elbette :) Televizyonumuz oldu :) Eh üvey babam televizyona reklam hazırladığından biraz şanslı görünen kesimdendim..Deavmında schaublorenz kasetçalarımız, dual pikabımız filan da olduydu..
havamdan geçilmiyordu tabii,mahalledeki herkes bize gelmeye,benle arkadaşlık etmeye can atıyordu,aa bu arada teksas,mandrake,fantom,jungla evimizde tüm serileri biriktirilen eserlerdi. Dedim ya babam reklam yönetmeniydi ama aynı zamanda karikatürist ve ressam, eski tiyatro art direktörü,eski yeşilçam reji asistanı filandı da :) Hava binbeşyüz bende elbet :) Bir anlasaydım bana değil de malzemeye gelindiğini de bir kişilik gösterip dehleseydim her birini ya o sevgili arkadaşlarımdan biri denk gelir de bu yazımı okur da anımsar mı acaba :)
Bizim ülkemizde kimse uzun yazı okumayı sevmez ondan rahat çalakalem yazabiliyorum :)))
Hayatım boyunca insanlara hep bir şeyler verince sevilebilirim düşüncesi bende çocuklukta oluşmuş anlayacağınız ..Farkettiğimde yıllar geçmiş ve ben hep çevremde insanların istediğini vererek makbul kişi olabilen insan olmuştum taa ki hayır diyene kadar işte o zaman her insanın esas yüzüyle karşılaştım.. Bu çok acı insanın kendi olduğu haliyle değil de başkalarının onu görmek istedikleri hallerle onaylanmak..Bir de insanlar ayna gibidirler denir ya kesinlikle inanmıyorum. 
Sebebine gelince hayatım boyunca hoşlanmasam dahi kimseyi olduğu halinden farklı biri haline getirmeye çalışmadım.
Sadece çocukluğumdan beri tek bir şey istedim sevdiğim gibi sevilebilmek..
Sonra farkettim ki önce kendimi seviyor olmalıyım. Peki benim sevebileceğim özelliklerim neler ? Veya biri beni ne için sevebilir ?
Liste yapacak herhangi bir sıralama oluşturabilecek kapasitem yok herhalde :) Sevgi koşulsuz olmalı inancım dolayısıyla zorlanıyorum veya :) Kendimi hangi göz rengi,hangi saç rengi,hangi beden tipi olursam olayım yine şimdiki kadar seveceğime eminim daha fazla veya daha az değil. Çocuklarımı veya annemi şimdi olduklarından daha fazla sevebilmem de mümkün değil.Hani daha başarılı çocuklar veya daha şefkat dolu anne modelleri arzulanır ya bu hayatınızı daha çekilir hale getirir sanıyorsanız yanılıyorsunuz..
Hayatımıza öyle veya böyle giren insanların bizler için iyi veya kötü deneyimler olmasında bile tek bir fark yok belki de hepsi sadece bizim olay ve kişilere yüklediğimiz anlamlar ve bakış açılarımızda..
Seneler evvel bir komşumun ''ben ne çok güler ne de çok ağlarım olanı geldiği gibi kabullenirim'' dediğinde, nasıl doğru bir felsefeye sahip olduğunu anlamam çok uzun sürdü.
Anlamak ve sindirip kendi yaşamına uyumlamak farklı olgular :) Bendeki ruhsal iniş çıkışlarla operet çıkar da ondan da bir ilahi bir mesnevi çıkar belki :)  Hoş o da ben de geldik göçeceğiz kimin yanına ne kâr kalır tartışılır :)
Dünyadan bihaber, okuma yazma bilmeyen, hayatı koyun gütmek kaval çalmak sanan bir çobanın canı sıkılır mı bilemiyeceğim de insanın öğrendikçe oluşan derinlik kadar boşluğu farketmesi çok can sıkıcı ..İşte o boşluğu doldurmak için beyhude bir çaba ile debelenmeyi red ediyorum.
Beyhude çünkü doldurduğum kadar boşluk çoğalıyor. Ve hala ne kendime daha yakınım ne de unutacak kadar uzak..
Bundan 30 yıl önce yazmak müthiş bir tatmin hissi verirdi şimdi ise daha fazla yazmak istiyorum ama içimdeki kitap bir türlü baskıya ermiyor :)
O kitap baskıya girmeden tükendi ..İnsanlar okusun diye yazar olunmaz.yazmak garip bir ego yükselişi bir tanrısallık verir.istediğiniz doğar diğeri ölür istediğinizi yaşatır dilediğinizi zengin arzuladığınızı aşık,mutlu,bedbaht edebilirsiniz. Sonra yazdığınız basılmaya layık görülür bir de piyasa yaparsa boş sayfa sendromu başlar.Korku yazamamak değil daha iyisini yazamamaktır.Bazen denir hani kendini tekrarlıyor artık ..dönemi kapandı denir halbuki öyle psikosomatik bir süreçten geçer ki yazar sonrasında yaşadığı bigben misali olacaktır tabii o toplumun yayınevinin baskısı olmasa.. 
Eh madem bir dolu yazarın kabusunu kendim yaşamış gibi iselleştirmişim o halde yazar olmama gerek yok :)
İçimi dökerim olur biter..şimdiki gibi..her zaman..daim..siz de yapın ..haydi...haydiii























































































Kişisel Gelişim Göreceleri


          



Kişiliğimiz ana rahminde oluşmaya başlayıp 7 yaşımıza kadar şekillenir deniyor.
Bilimsel bir dolu teoriler, bir dolu çalışma ile oluşan istatistik veriler ile kategorize edilmeye çalışılan bireyler..
Çevre etkisi, eğitim, öğretim, beslenme, iklim koşulları,cinsiyet ve kalıtımla kodlanmış her şey bizi biz yapar.
En ufak hücremizde dahi genetik hafıza ve var olma bilinci mevcuttur.
Araştırmak ve daha detaylı bilgilenmek için,akademik tüm verilere ulaşabileceğimiz nice kaynağa sahibiz.
Ancak kim olduğumuzu en baştan bilmeye yaklaşmak için içsel yolculuklarla özümüzde ne olduğumuzu bilmeye gereksiniriz. Bu gereksinim giderilmediği sürece, bize dış dünya tarafından empoze edilmiş düşünce ve davranış modelleri içine sıkışmış neredeyse robotlaşmış hale gelmemiz de mümkündür.
İçsel yolculuk, yaşamda edindiğimiz bilgiler ile tecrübeler ışığında dolambaçlı yolları bırakıp,ruh,zihin,beden kavramlarında dengeye varmamızı sağlayan anahtardır.
Herkes başkalarından medet umarak kendi hayatını başkalarının eline teslim etmek yerine iplerin kendinde olmasını ve tüm sorumluluğu taşımayı yeğlemeyebilir. Bunu gerçekleştirebilecek cesarete sahip olanlar sadece, da Vinci, Van Gögh, Einstein gibiler olmak durumunda değil elbet.
Dünyanın parmakla gösterdiği kişilerden olmanız gerekmez, siz kendiniz için özelsiniz ve bunu farkettiğiniz kadar başkaları için de..
Mucit olmanız ,dünyayı ,ülkenizi kurtarmaya uğraşmanız gerekmiyor.Sadece kendinizin kahramanı olmanız kafi.Bunun için sadece kendinizle tanışın,barışın ve kendinizi onaylayın,sevin. Kendinizce olmanız gereken ve olmamanız gerekenlerin ayırdına varın ve yolunuzu kendinize göre çizin.
Mutlaka her konuda deha olmamız gerekmiyor da, bu yönde uzmanlaşmış kişilerden gerekli hissettikçe yardım almak zamanımızı doğru değerlendirmek ve daha sağlıklı biçimde yolumuza devam etmek için gerekir.
Uzmanlaşmış kişileri neye göre belirleyebilir ve nasıl doğru kişi olduklarına kanaat geliştirip onlara danışıp doğru cevaba ulaşacağımızı belirleyebiliriz ?
Öğretimlerini belli standartlar içinde tamamlamış uzman olarak karşımıza çıkan kişile arasında konusunun duayeni olmuş kişileri nasıl ayırt edebiliriz ?
Toplum içinde, hayatı düzenleyip kolaylaştırmak için getirilmiş standart uygulamalar içinde gerçekten yüreğinin ve yeteneklerinin doğrultusunda belli bir kariyere varmış kişiler var mıdır ?
Yoksa insanlar toplumun iteklemeleriyle okuyup,meslek edinip,geçimlerini sürdüren sürü psikolojisinde midirler ?
Son zamanlarda sıkça kendi mezuniyetleri dışında konularda uzmanlaşmış kişilere rastlama sebebimiz, aradığımız yanıtın kendisi.
Kişi, bir şekilde kendini ve çevresindeki oluşumları sorgulamaya başlıyor, yaşamsal deneyimleri, bununla sınırlı kalmamalı, çözüm odaklı nasıl daha verimli olurum ve çevreme daha faydalı olurum diyebildiği ölçüde kendi olarak ilerlemeyi başarabiliyor , bunun için aldığı diplomalardan çok benimsediği bilgileri nasıl yönlendirebildiği önemli.
Elbette toplumda sıralama adım adım, sistemin bir parçası olarak kişi, uyum sağlarken, kendi olabilmeyi ve kalabilmeyi nasıl başarabileceği konusunda zaman zaman uzman yardımlarına gereksinir. Hayatımızı küçük travmalarla baş etmeyi öğrenerek sürdürmemişsek, aniden oluşabilecek kaza,hastalık,ölüm gibi durumlarda çok daha büyük desteklere ihtiyaç duyabiliriz.
Bebek için doğum anneden kopuş travması,sonrasında memeden kopuş,ve adım adım büyüme yolculuğunda habire yeni bir sonlanmayla yeni bir başlangıç belleğimize kaydedilir.
Her bitiş yeni bir oluşuma gebedir. Değişik biçimlerde sık sık karşılaştığımız bir çok deyiş var ve bunlar bize zamanı geldikçe anlam ifade eder.
Kişisel gelişim çok renkli ,bolca konu kapsar, bir çok sektöre ekmek sağlar, kanımca  kişinin kendisini daha nitelikli hissetmesi içindir.
Bebeklikten başlayan baskılama ki 'bunu ebeveynlerimiz bizim iyiliğimiz için başlatır,önce nefes alışlarımızı kısıtlar,sonra sürekli dış dünyaya karşı kontrollü ve maskeli oluşlarla öz benliğimizden uzaklaşırız ki bu bizde bir çok değişik rahatsızlıklar oluşturur..Tutum ve tepkimeler harici dermatolojik,alerjik, aklınıza ne hastalık gelirse hepsinin temeli kendimizden uzaklaşmalarımızdan kaynaklanmaktadır.
İşte kişisel gelişim ve hatta dönüşüm bizi tekrar kendimiz olabilme çabamıza katkıda bulunan çalışmalardır.
İnsana hizmet etme ve yardımcı olma yoluna, yürekten kendini adamış, farklı terapi yöntemleriyle çalışan psikolog, hekimler ve değişik meslek gruplarından yaşanmışlıklarıyla yönleri şifacılığa dönmüş olanlar, gönüllü duayenler iyi ki varsınız.. Bazen ne kadar okusak, ne kadar kendimizi geliştirdiğimizi sansak da, çok yakınımızda duran çözümleri ancak sizlerin sayesinde farkedebiliyoruz.