29 Ağustos 2015 Cumartesi

http://www.boluolay.com/biriktirecegimiz-sevgi-olsun-makale,1804.html

. Kimilerimiz çocuklarını evlendirmiş veya birlikte yaşadığı eşlerini, ebeveynlerini yitirmiş, koskoca evde duvarlar arasına kâh televizyon kâh bilgisayar başında, yeni bir adım atmalara ürkerek, eskilerin keşkeleri arasında gel gitlerle vaktinin dolmasını beklerken bir anda hani ufacık bir satır arasında, hala yaşıyorken niçin eskileri düşünmekle oyalanacağıma yeni bir şeyler katmayayım hayatıma der… İyi ki de der!.
Dolabını açar, hatıralarla dolu giysiler, filancanın düğününden tekrar gerekirse diye duran bir takım, kaç yıldır öyle asılı duruyordur… Üzerine olma ihtimali dahi kalmamışken, bir gün içine girerim ümidiyle biriktirdiklerini, tek tek eleme cesareti gösterip, poşetleri doldurur. Biri kızının hediyesi, diğeri oğlunun, bunu da rengini sevip almıştım da modeli yakışmadıydı derken, dolap boşaldıkça içindeki hafiflemeyi hisseder.Sonra bunları kim giyer ziyan olmasın diye geri dolaba yerleştirme hissiyle bir mücadele ve nihayetinde karar vermiştir. Hayır kurumlarına götürüp vermeyi bir an için aklından geçirse de son anda vazgeçer ve çöpün yanına bırakır. Bir daha evet bir daha biriktirmeyecek gerektiği kadarıyla yetineceğine dair kendine belki de tutamayacağı bir söz verir.  Sonra fark eder, kendine öyle çok tutamadığı söz verip kendine ihanet etmiştir ki, artık söz de vermek istemediğini fark eder, hepsinden muaf ve olabildiğince özgür bırakıyorum kendimi derken verdiği nefesle içinin nasıl da huzur dolduğuna şaşar.
Kendine bir kahve yapıp salona geçer, koltuğuna oturacakken gözü vitrine takılır… Ne çok ıvır zıvır var. Bakmazken dahi insanı yoruyor diye geçirir içinden ve kahve fincanını bırakıp vitrindeki biblolara uzanır, bazısını kendi hoşuna giderek almış, bazıları da ondan bundan hediye gelmiş diye hoşlanmasa da doldurmuştur vitrinini…. Kahvesinin soğumasına aldırmadan, tek tek boşaltmaya başlar,çocukluğundan kalma kurşun askerler bile vitrindedir,anneannesinden kalan kulağı kırıldığında birlikte yapıştırdıklarını anımsar, anneannesi ölmüş ama tavşan hala duruyordur, buruk bir gülümseme ile onları da vitrinden çıkartır. Parkta çocukların böyle ufak tefek biblolar satıp harçlık kazanmaya çalıştıklarını hatırlar ve itinayla bir kutuya yerleştirmeye başlar, en iyisi o çocuklara götürmek der, diğer ıvır zıvırları da… Kutuyu kucakladığı gibi soluğu parkta alır…Çocuklar yoktur..Doğru ya ne kadar geç olduğunu fark edememiştir… Çocuklar çoktan evlerine dönmüşler, mışıl mışıl uyuyorlardır diye kendi kendine konuşurken, kendi sesiyle irkilir… Ne çok zamandır kimseyle konuşmadığını fark eder… Ne zaman bu denli yalnızlaştırmıştır anımsayamaz…. Sahte kalabalıklardansa samimi yalnızlığını yeğlemesi, toprağı nadasa bırakmak gibidir. Şimdi içsel samimiyetinin dışarı yansımalarını deneyimlemeye hazırdır. Parkta çocukların ertesi gün geldiklerinde bulacakları şekilde bırakır üstüne satıcı çocuklara yazar, böylesi daha bir içine siner…
Eve girince, aklına ölen kedisinin mama ve su kabının bile hala durduğu gelir, derken aklına peş peşe üşüşen benzeri düşüncelerle, sabah dek, evdeki lüzumsuz kalabalığı ayıklamayı sürdürür. Kapının önünde bir yığın oluşmuştur. Müthiş keyiflidir… En azından öldüğünde, ardından evi boşaltırken çocukları çöp eve döndürmüş biriktire biriktire diyemeyeceklerdir. Onlar için değerli olanları zaten taşınırlarken yanlarında götürmüşlerdi…  Sabaha karşı duşunu alır ve uyuyakalır…. Hayata dair biriktirdiklerini iade etmenin huzuruyla son uykusuna dalmıştır.
Bilmem kaçımız böyle gözümüz arkada kalmadan iç ferahlığıyla son uykumuza dalabileceğiz? Hep ya bir yerlerde kırdıklarımızın ağırlığı, ya biriktirdiklerimizin yorgunluğu ile, iç hesaplaşmalardan arınma fırsatı bulamadan gözümüz açık uğurlanacağız…
Şimdi sizlerden ricam, geçmişten bu yana her kim veya nelerle helalleşemediyseniz lütfen hemen yapın, üzerinizdeki bir sonraki güne ertelemeleri şu andan itibaren, son gününüzmüş gibi gerçekleştirmeye bakın. Sevdiklerinize sarılın, iyi ki seni tanımışım, seni seviyorum deyin, olur da yarın bu şansınız olmayabilir. Gurur yapmayın, ben büyüğüm, ben haklıyım demeyin. Büyükseniz büyüklüğünüzü hoşgörü ve sevginizle yoğurun, haklıysanız herkesin aynı hissedemeyeceği ve düşünemeyeceğini üstelik sizin de haksız bulunduğunuz durumlarda nasıl hissettiğinizi hatırlayın. Siz size yapıldığını varsaydıklarınızdan hoşnut olmadıysanız başkalarını hoşnut edenlerden olun ki hayata gözlerinizi kapatırken hoşnut gidin. Biriktireceğiniz de, sadece sevgi olsun ki sevgiyle uğurlanın.

http://www.istanbulgundemi.net/kose-yazilari/hayatinizi-yeniden-yasama-sansiniz-olsa-neleri-degistirmek-isterdiniz--25.html

Hayatınızı yeniden yaşama şansınız olsa neleri değiştirmek isterdiniz? Ailenizi? Eğitiminizi? Kariyerinizi? Hayata bakış açınızı? 
 
Hayatımızı yönlendirirken etken olan akrabalarımız, sıra arkadaşlarımız, komşularımızdan kaçı hala çevremizde? Bizler yaşlanırken, ömrümüzden kimler geldi geçti? Kimleri yaşam filmimizde başoyunculuğa yerleştirdik? Nasıl hayal kırıklıklarıyla piştik? Neler öğrendik? Hayatınızın esas başrol oyuncusu sadece sizsinizdir. Diğer herkes evet tartışmasız herkes, sadece figüranlardır ve her zaman yerleri doldurulabilir. Tek yeri doldurulamayacak kendinizsinizdir.
 
Yetiştirdiğiniz evlatlarla ilgili hayalleriniz boş mu çıktı? Ne gibi beklentilere girdiniz, nasıl bir sahiplenme hissettiniz? Bilmez misiniz ki, bir noktadan sonra kendimizin dahi sahibi değiliz; o halde eğitim, kariyer, mal mülk hatta gelenek görenek diye tutunduklarımızla endişelerimiz yersiz değil midir? Bir an olup bir sonraki an taşımayacağımız canın telaşı neye ve niyedir? 
 
‘Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıp yarın ölecekmiş gibi ibadet edin´ sözü size her şeyi doğru ve yanlış, olması ve olmaması gerekenler çırpınışlarına mı sürükledi? 
 
Kırılan kalplerin hesabı kimden sorulur? Daha kimleri suçlayarak, kimlere kızarak ömür geçirmeyi düşünüyorsunuz? İçten içe kendinize artık hayatınızda köklü değişiklikler yapma ihtiyacı hala doğmadı mı? Elbette ne denli çırpınsanız boğulacağınız bir avuç su misali, kabulleniş güzeldir. Bu olandaki hayrı sevmektir. Olanı Yaradan´dan ötürü olduğu gibi kabullenmektir. 
 
Bir liste yapmaya ne dersiniz? Bir yana; çevremizde bize rağmen değiştiremeyip hayıflandıklarımız, diğer yana ise kendimizle ilgili değiştirmeye cesaret edemeyip anlamsız mazeretlerle oyalanmalarımız…
 
Kendimizi değiştiremedikçe, çevremizin değişimlerini eleştirmeyi sürdürebilir ve koskoca ömrü böyle tüketebiliriz.
 
Kendimizi dışarıdan biri gibi gözlemleyerek, hangi yanlarımızı düzenleyebilir, yenileyebilir, kendimizi nasıl zenginleştirebilirize odaklandıkça, dış dünya, yakın çevre de bizim gelişim sürecimizle birlikte, kendini yeniden yapılandırmaya sokacaktır. Elbette bir anda olması beklenemez, her an kendimizle ilgili yeni keşifler ve yeni düzenlemelere gireceğimizden, çevremiz de bizimle birlikte an be an değişimde olacaktır.
 
Yeniden, farklıdan ürkmeyi bırakarak aslında çok eskilerin yapıp başarageldiği reformları bizler de başarabiliriz. Hem içsel, kültürel zenginleşme, bizi toplumsal bozulmalardan da arındıracaktır, hem de bireysel mutluluğu yakaladıkça toplumsal huzuru da kazanacağızdır. Sevgi ile atılan her adım, söylenilen her söz en ideal sonuca ermemizi sağlar.