26 Kasım 2017 Pazar

89 yaşında…

2011 yılı sonrası, bir alışkanlık edindik. Teyzem, teyzemin merhum kadim dostunun kızı ile birlikte bayramı beklemeden mezarlık ziyaretleri yapıyoruz. 2011 anneannemi ebedi istirahatgâhına yolcu ettiğimiz yıl… Bu ziyaretler adeta, bizlerin de burada kalıcı olmadığının ispatı niteliği taşıyor… Her günümüzü yarın ölecekmişçesine değerli kılan faaliyetlerle doldurma gayretimiz belki, biraz da bu sebepledir.
Aile, eş dost akraba ziyaretlerine, büyük şehir yaşamı, iş koşturmacası arasında, sık zaman ayıramadığımız için, teyzemler akraba günü diye buluşma günü icat ettikleri halde, o günü dahi uygun olup katılabilenler arasında sıkça yer alamıyorum.
Ancak Ramazan’ da, bu tura katılmayı gerçekten önemsiyorum. Yıllarca ölenlerin cenaze günü dahi, yakınlarının yanlarına eremedim. Başın sağ olsun demek anlamlı gelmedi. Allah Rahmet eylesin demekse haddim görünmedi. Anneannemin defnedilmesi ardından, oluşan kalabalık bir an önce dağılsa diye düşünürken, gece yarısı memleketi kurtaran sohbetleri anlamsız buldum. Bir an önce dağılsa şu kalabalık ta, hayat normale dönse diye düşündüm. O ruh halim ile ilgili, 6 yıl sonunda bugün gözümden yaşlar döküldü… Nihayet biliyorum ki, şifa iki yönlüdür; giden uğurlanır, yaşam devam eder…
Mezarlık ziyaretlerimizi tamamladıktan sonra, anneannemin en eski arkadaşlarından son kalan kişiyi ziyarete gider olduk. İşte bugün, artık 89 yaşım doldu kızım dedi bana… Kendisini hatırladığım ilk çocukluk günlerimden beri, kimseyi incitmemiş, kendi ne derdi olursa olsun, geleni şen şakrak karşılamış, hemen çayını, kahvesini ikram etmiş, sofrasını açmıştır. İki oğlunu da, genç yaşlarında peş peşe kanserden yitirmiş, gelinleri çalışırken, o torunlarına annelik yapmıştır. Ağlayarak yanına giden, neye ağladığını unutur, gülerek ayrılır kapısından… 
Sizlerin de böyle nadir bulunan tanıdıklarınız varsa, arada ziyaret edin. Çünkü sorun zannettiklerimizin, hiç te sorun olmadığını farketmemiz için birer vesiledir. Bugün bizlere, geçen yıl rahatsızlanınca, kimseye yük olamamak adına gittiği, bir ay kaldığı huzurevinin kermesine ördüğü sabunluk ve şallardan hediye etti. 89 yaşında gözünde gözlüğü, örgü örüyor. Anneannem de yaşasa, muhtemelen hala dantel yapıyor olurdu. Ölümü sonrası, dolabında özenle poşetlenmiş, üzerine isimler yazılı, en küçükler için çeyizlikleri bulduğumuzda nasıl hissettiğimizi tahmin edersiniz…  Artık kullanılmıyor bunlar, gözlerine yazık dediğimiz halde… El emeği ile, gelecek kuşakların çeyizini düşünenlerin tamamının ellerini öpüyorum. Artık çağdaşlığımız, çeyiz diye en iyi öğretim koşullarını sağlamak diye doğrucu davutluğumuzla, geçmişten gelen değerleri küçümsediğimiz anlar affola…
Eski insanların, insani değerlerini, o kocaman gönüllerini miras olarak bırakabilmemiz ümidiyle, hepimizin her anının bayram tadında geçmesini diliyorum.

An itibariyle kendinizi değerli hissettiren ödüller oluşturun;

Ev kadınısınızdır; eşiniz ile bütçenizi belirlemiş, yeni çağa uymuş, faturalarınızı otomatik ödemeye vermişsinizdir. Mümkün olduğu ölçüde açık vermeden, ayı tamamlamaya gayret ediyorsunuzdur. Hatta bazen, işte bu ay biraz para arttırdım şu kahve fincanını alsam, yok yok şu bluzu alsam diye ikileme düşmüşken, bir yakınınızın düğünü devreye girer, gram taksak yok yok onlar bize çeyrek taktıydı ah altınları bozdurup, kooperatife peşinat yaptık, borcu bitse bir yerleşsek yine biriktireceğiz o zaman daha kolay olacak diye avutursunuz kendinizi… Tabii böylesi, belli hayat görüşünde kalkınma planları kuran çiftler dışında, eşi mutfak masrafı vermeyip, kadını çalıştırmayıp üzerine maddi, manevi şiddet yaşatanlar da ne yazık ki çokçadır..Erkek arkadaşlarıyla meyhaneye borç takarken, gündeliğe gidip te çocuklarını okutmaya çalışan kadınların da sayısı hiç az değildir…
Çeşitli kültür seviyelerinde olmanız, evde yemek pişmesi, çamaşır yıkanıp, cam silinilmesi gibi standart işleri ortadan kaldırmaz… Hatta öyle bazı statüler vardır ki; dışarıdan gayet önemli mevkii sahibisinizdir de, içeride mesai bitiminde evinizde engelli bir evladınız veya yatalak bir ebeveyniniz olduğundan, esas mesai eve dönüşte başlar. 
Bir yerlerde kendinizi arka planlara atar, hep bir sonraya ertelemeye alışırsınız… Artık mağazalara kendiniz için girdiğiniz zamanlar öyle azalır ki, pazara gidişinizde enucuz tezgahlardan sebze meyve ihtiyacınızı karşılayıp şöye bir dolanmaı dahi kendinize çok görür hale gelmişsinizdir. Zamanınız yoktur, akşam yemeğinde televizyonda izlemeyi umduğunuz dizi yerine, eşinizin maç izleyişini izlersiniz… 
Sonra çocuklarınız büyürler, sizler torunlarınızı yetiştirmekle görevlendirilirsiniz, bayram seyran çocuklar tatile giderken şöyle bir uğrarlar,bazen vicdanlarını susturmak için sizleri de hesaplısından bir yerlere yollarlar, elbette torunlarınızla birlikte…
Sonra bir gün içinizde duymazdan geldiğiniz imdat sesleri atan o canlar canı canınız, ya şeker ya tansiyon ya daha besbeteri bir rahatsızlıkla dikkatinizi çekmek ister. Kendinizi toparlayın da, artık bir zahmet kendinize değer verin diye… Çoğu bu sesi de duymazdan gelir, alışa geldiği biçimde devam eder sonrası şanslıysa çok çekmeden toprak olur…
Kişi kendine değer vermeyi nerede unutmuştur? Nasıl yeniden değer vermeyi hatırlayabilir? Nasıl kendine zararlı alışkanlıklarından arınabilir? Hep dediğimiz gibi; doğru nefes almakla, düzenli su içmek ve hayata olumlu bakış açısı geliştirmek ne kadar yeterlidir? Kişi çoraplarım nerede diye seslenen eşine, kirlideee artık bir zahmet kendininkileri yanında da benimkileri de yıkaaa diyebilmeyi başarsa, hayatı daha iyiye gidebilir mi? Veya bu ay mutfak masrafını gezmeye ve kıyafete yatırmaya karar verdim, bu ay benden bir şey beklemeyin diyen bir anne olabilir mi? Yani üzülerek böyle bazı örneklere rast gelebiliyoruz; babası çocuğunun okul masrafını unutup harcayabiliyor, üstelik bunlar öyle okumamış kenar köşelerde yaşayan adamlardan olsa cahil der kızarsınız, toplum içinde mevkiisiyle saygı görenler içinde, yeni karısıyla senede iki üç tatil yapıp, mahkeme kararıyla kabul ettiği nafakayı zorla ödeyen, evladına arkadaşının yaş gününe gidebilsin, ders kitaplarını alsın veya traş olsun diye para vermeyenler de hep bu erkeklerden çıkıyor ki en üzücü yanı o erkeklerin de bir kadın tarafından doğurulup, yetiştirilmiş oluşudur.
Yazdıklarımı okuyanlardan bir kısmı, her defasında bir konuyu yazsan, kaç hikayeyi tek makaleye sıkıştırmasan daha iyi olur diyorlar, düşüncelerine saygı duyuyorum ancak sürekli an içinde farklı oluşumlarla dönüşürken bir dakika bugün sadece bu noktayı dikkate alacağım diyebilmek hayatın kendisinden uzaklaşmak gibi görünüyor. Şöyle örnekleyeceğim; kızımın ve sonra annemin dairelerini su bastı, o sırada kendim de ufak bir tadilat için keşif yapmaya çalışıyordum ki, zona oluverdim. Ustalara da zona ya da zamana da dur deme lüksüm olmadığından, bir ay içinde hepsinin üstesinden gelmeye niyet ettim. Çocukken; aynı anda el ve ayak tırnaklarını sakın kesme, hem ağlar hem gülersin derlerdi. Tırnak kesme mevzusunu bilmem ancak sırf ağlamaktansa hem ağlayan hem gülen olmayı tercih ederim.
Tüm o güzel gönüllü canla başla, eşleri, çocukları ile birlikte daha güzel günler için türlü fedakarlıklar içinde yaşam mücadelesi veren değerli anne ve babalar ve onların güzel evlatları için yazdım. Her biriniz başkaları farketmese de, çok ama çok değerlisiniz. Lütfen kendinize değer verin, akşam eve girince hızla işe koşmaktansa bir on dakika sırt üstü uzanın veya ayağınızı bir avuç tuz koyduğunuz ılık suda dinlendirin, kendinize moralinizi yükseltecek böyle ufak hediyeler yapın lütfen. Her biriniz buna değersiniz.

Kendine değer vermek nasıl bir şey?


23 Kasım 2017, 11:04
Bu makale 529 kez okundu
Nafiye Ç. Özdemir

Geçen ay sizlerle yazımı paylaşmamın ardından; herkese önerdiklerinin ne kadarını kendin yapıyorsun diye kendime sorup, çok da memnun edici yanıtlar veremeyince; oturup kendim için neler yapmalıyım; neler yapabilirim şeklinde kafamda bir liste hazırladım.
Bütüncül destek terapiler eğitmeni ve uygulayıcısı olarak, herkeste olduğu gibi bizlerde de mesleki sıkıntılar oluşabiliyor. Anında farkedip müdahale şansımız biraz daha yüksek olmakla birlikte, bizler de bedenimizin sesini duymazdan gelebiliyoruz. Bir sabah dişlerimi fırçalarken; aynada gözlerimin içine bakarak, artık kaçamazsın bir an önce yani bugün randevu alarak, egzersiz programına yazılıyorsun diye kendime kararımı bildirdim. Biliyorsunuz ki bilinç altı böyle durumlarda inatçılık etme şansı olmadığını bilir ve kabule geçer. İşte ilk raundu kazanmış idim, araya başka bir konu girmesine fırsat vermeden arayıp randevu aldım. Şansıma o gün talep ettiğim saat uygun koçları vardı. Bedenimiz duruş bozukluklarımızla deforme olduğunda ki; aslında deforme olmasını beklemeden yapmamız gereken bir çalışmadan söz edeceğim. Profesyonel sporcular dahil, bedenen çalışan herkes, ayrıca masa başı çalışanlar ve elbette ev hanımları, gelişim çağında çocuklar dahil hepimizin böyle bir çalışma programıyla kendimize neler katabileceğimizi ve nasıl sorunlar yaşamayı daha başından önleyebileceğimizi biliyor musunuz?
Başınızda gencecik bir fizyoterapist, kocaman gülümseyişiyle motivasyonunuzu yükseltiyorken, bir yandan kout veriyor nefes alın verin, şimdi karnınızı sıkın, şimdi kol kaslarınızı sıkın, omuzlarınızı kaldırmayın, evet çok iyi gidiyorsunuz, süpersiniz… Sadece haftada 2 gün ve yirmi dakika içinde yedi ayrı makine yardımı ile, bedeninizin sorununa uygun ağırlıklar ve uygulamalar ile kaslarınızı güçlendiriyor. Daha ilk seans çıkışınızda daha dik duruyor insan.. Seksen yaşında dahi gelenler var, konu yaşam süresini olabildiğince kaliteli geçirmek.
Benim sorunum sağ ve sol dengeli hareket edemeyişim idi, 1 ay içinde sol tarafım sağ tarafıma yakın güce geldi. Basarken sağıma ağırlık vermeyi bıraktım, sol sağ dengemi kazandım. Belki çok daha ağır sorunlarınız var, her yaş ve her sağlık probleminde kasları güçlendirmek üzere profesyonel destek alıp nerelerde yanlış yapmışız fark edip düzeltmek üzere sizlerin de deneyimlemesini önermek boynumun borcudur. Her il ve ilçe için franchising verebilen bu firma İstanbul’da on küsur senedir faaaliyette.
İnsanlar sorun oluşunca hastaneye, doktora gider ve bir ilaçla veya basit bir tedaviyle sorun çözülsün isterler. Ancak o sağlık problemine sebep olan alışkanlıklarını ortadan kaldırmak üzere yaşamlarını düzeltmeye çalışmazlar. O kadar gittim bir işe yaramadı lafını çokça duyarız.. Yine gitmeyi sürdürürler, yine şikayeti sürdürürler, çözüm var der, önerirsiniz size şüpheyle yaklaşırlar. Kesinlikle alışkanlıklarından ödün vermek istemezler. Eminim sizlerin de çevresinde benzer eş dostlar bolca vardır. Lütfen kendilerine selam ve sevgilerimi iletin. Önce kendileri sonra da sevdikleri için iyi seçimler yapsınlar. Bir egzersiz programına bir an önce yazılsınlar, benim gittiğim yeri merak ederseniz ayrıca mesaj yazarsanız yönlendirme yapabilirim. Yaşadığımız sürece kaliteli yaşamak dileğiyle…