3 Nisan 2019 Çarşamba

Önce kendimiz için yaşamak(1 nisan 2019 tarihinde boluolay gazetesinde yayınlanmıştır)

Geçimimizi sağlamak için çalışırız, gönüllü çalışırız, planlar yaparız… Bir anda kendimizi beklenmedik olaylar zincirinde dağılmış buluruz…
İşte ben de son iki ayda böyle deneyimlerden geçtim… Önce dört haftayı bulan solunum yolları rahatsızlığı, ardından sol gözümde oluşan sebebi anlaşılmayan bir kan baloncuğuyla geçen bir hafta, üzerine tam düzeldim derken pazarda bir hanımın pazar arabasına ayağımın takılışıyla ( kadın da arabası düşmesin diye sıkıca yapışınca) yere kapaklanışım tuz biber oldu… Çok şükür ki kırık oluşmamış ve yavaşça iyileşmekteyim. Bu iki ay mecburi görevlerimi yerine önem sırasına göre yerine getirmeyi sürdürmeye gayret ettim ancak gönüllü vazifelerimi ertelemek durumunda kaldım. Bunlar arasında en sevdiğim yazı yazmak da vardı. Yazmayı çok özledim.
İtiraf ediyorum önce kendimi düşünerek kızım, oğlum ve annemle iki gün de olsa şehir dışına kaçıverdik.  Kızım ve oğlum da yoğun tempo içinde çalıştıklarından, uzun zamandır bir arada zaman geçirme fırsatı bulamamıştık. Özellikle benim bir türlü gezebilme fırsatı bulamadığım bölgeyi seçtik, Denizli’ ye gittik…  Yıllardır travertenleri gidip göremedim der dururdum, şimdi ise çok daha fazlası eklendi çünkü Denizli gerçekten hem arkeolojik alanda muazzam eserlere sahip, hem de mağaraları, ve şifalı suları ile geniş bir alana yayılmış, öyle bir iki günde gezilmesi mümkün değil.
Teleferik müthiş bir dik açıyla sizi tepeye çıkarıyor, yükseklik korkunuz varsa bir psikologla önce bu korkunuzu aşmak üzere çalışıp sonra mutlaka deneyimleyin. Kenti tepeden izlemek muhteşem hissettiriyor.
Travertenlere güney kapısından girmenizi öneririm, daha kısa mesafe yürüyerek ulaşırsınız, yürümekte zorlanıyorsanız da; uygun ücretle özel sürücülü araçlar var. Oraya kadar gidince, ayakkabılarınızı çıkarıp taravertenlerde kısa bir yürüyüş yapmak eğlenceli gelecektir. Ardından restore edilen harabelerde oluşturulan müzeleri gezin derim; bin sekiz yüz yıl toprak altında dayanmış, uzman arkeologlar (Pamukkale üniversitesi denetiminde), restore edilmiş, ibriklerden tutun da, mücevherata kadar eserlere hayran olacağınıza eminim.
Yanınıza mutlaka mayo, havlu ve terliklerinizi alın ki; açık antik havuzda yüzebilin… Giriş kişi başı 75 lira, özel bir işletme ilgilendiğinden girişte müze kartınıza diğer yerlerde yapılan yüzde yirmi beş indirimden yararlanamıyorsunuz. Yanınızda yiyecek, içecek taşımamanız konusunda uyarılar mevcut. Travertenlere çıkmadan önce uygun fiyatlı lokantalar da var, göl yanında çay bahçesi de, yine de yanınıza birer şişe su alın derim. Havuzun suyu ılıca, üstelik alt kaynaklardan soda gibi kabarcıkları çıkıyor ve akıyor… Sanırım suların boşa akmasını önlemek ve doğru değerlendirmek için bir düzenek oluşturulmuş. Yapılan yatırım ülkemizde yapılan çalışmaların bardağın boş kısmını görmeye ve eleştirmeye alışık insanların dahi hayranlığını kazandıracağına inanıyorum. Havuz görevliler tarafından sürekli temizleniyor, içinde minik yosunlar oluşmuş kopup su yüzeyinde kirli bir görüntü oluşturmasını böylece engelliyorlar.Havuza gözlükle girdim, su altını TombRider misali gözlemleyerek yüzdüm, kalıntı sütunlar, büyük mermer parçaları arasında, su sadece ufak bir alanda derin diğer taraflarda yürüyerek gezilebilinir.Oluklardan tazyikli akan suda sırt ağrılarınızı hafifletebilirsiniz… Çantalarınız için kilitli dolaplar mevcut, soyunma kabinleri yanında saç kurutma cihazı ve tuvaletler gerçekten tertemiz. Fikrimce çok sıcaklara kalmadan gezin, mart ayında dahi güneş yakabiliyor, hazırlıklı gidin…
Ve Leodikya’ nın yarısını, dizim acımaya başladığı için ne yazık ki gezemedim…. 2003 yılından beri çalışmalarsürüyormuşve daha ayrısı dahi tamamlanmamış koskoca bir kent…
Tripolis ise daha uzun yıllarca kazı çalışmalarının süreceği bir yer gibi göründü…
Gidiş dönüş bizim gibi kısa boşluğu olanlar için iki gün kalmak için dahi değer… Elbette bir hafta ayırabilirseniz çok daha doya doya gezebileceksinizdir.
Başta dediğim gibi önce kendimiz için yaşamayı hep unuturuz, ara sıra hatırlamak bakış açımız ve ruhumuz için faydalı olacaktır. Daha sık kendimiz için yaşamayı başarabileceğimiz günlere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder