Yabancı isim taşıyan iş yerlerine, oralarda çalışan vatandaşlarımıza iş imkânı oluşturduğu için ılımlı yaklaşma gayretinde olduğumu belirtirken, yazımın konusuna yön veren bir söyleşiyi izleme fırsatım oldu.
Cumhuriyet Bayramımızın arifesinde, birçoğumuzun ülkemizde yaşananların acısıyla, tedirginliğiyle bayram yürüyüşleri olmasa mı noktasında düşüncelerini aşabileceğine inanıyorum.
Türklüğün tarihçesi konusunda araştırmalarını sürdüren uzmanların sayısını arttırabilir ümidiyle, özellikle evlat yetiştiren ebeveynlere sesleniyorum ve geçmişini bilmeyen geleceğini kuramaz deyişini bir daha düşünmenizi rica ediyorum.
Uzmanlık alanım dışında olsa da, Mu Medeniyeti gibi eski medeniyetler hakkında merak duyarım. İzlediğim bir programda, Ata’ mızın da, gençlik yıllarında katıldığı sohbetlerle başlayan merakının, kazanılan savaşlar ardından, vatanımızın bağımsızlığını ilelebet korumak adına, kültürel tarihi açıdan sağlamlaştırmayı hedefleyerek yaptırdığı araştırmalar ışığında, kökenimizin ve coğrafi dağılımımızın, dilimizin zenginliğinin, dna’ mızın, kemik yapımızın, inancımızın ne kadar gerilerden beri var olduğunu, dış mihrakların zihnimize kazımaya çalıştığının aksine, bizlerin de onlar kadar köklü bir geçmişi olduğunu, dünyadaki diğer uygarlıklarla eşdeğerde olduğumuzu net bir şekilde hem dünya insanlarına hem de tüm vatandaşlarımıza aktarılması üzerine başlattığı çalışmaları hayranlıkla dinledim.
Dünyanın değişik bölge ve kavimlerinde, eski zamanlardan Türk motiflerinden, kelimelere dek benzerlikler bulunmasının altında yatan nedir? Ne zaman, ne şekilde, ne sebeple bu dağılım olmuştur? Niçin öz değerlerimize sahip çıkmak ve üzerine yenilerini inşa etmek yerine, dış dünyadan gelenleri hevesle kabul ederek kendimizden uzaklaşmaya başladık? Yediğimiz meyveler dahi kendi coğrafyamıza ait olduğunda ve mevsiminde tüketildiğinde bünyemiz için faydalı olurken, niçin hiç süzgecimizden geçirmeden yabancı kaynaklı sunulanları bu kadar kolay kendimizle özdeşleştirmekteyiz?
Gerçekte derdimiz günü kurtarmak ve çocuklarımıza iyi yarınlar hazırlamak olunca, tarihi geçmişimizin bir önemi yok gibi görünebilse de, yarın için dünden ders almamışsak, sağlam temeller oluşturamadığımız bir gerçek.
Çevrede ismi Türkçe olmayan veya sonunda lokanta yerine cafe veya restaurant yazan bir yere girmemeye çalışıyorum. Turistik bir yörede ise, Türkçe’ mizin yanına (parantez içinde) diğer yabancı dillere tercümesi yazılmasını tercih ederim.
Ülkelerin birbiriyle ilişkilerinde bazı kendi çıkarları uğruna yaptırımları olmasına öyle alıştırıldık ki, doğal karşılar hale geldik. Şimdi yeniden kendi coğrafyamıza, tarihimize, dilimize, dinimize, insanımıza sahip çıkma zamanıdır.
Ata’ mızın tarih dersi kitabı hazırladığını ve ölümü sonrası, uluslararası bir anlaşma ile, müfredattan kaldırıldığını izlediğim söyleşide öğendim ve bu ders kitabını merak ettim. Elbette farklı kaynaklar, farklı bilgilendirmeler yapabilir. Gerçekler er geç ortaya çıkacaktır yine de biz Türkçe’ mize sahip çıkalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder