29 Mayıs 2017 Pazartesi

Geç olmadan…

2017, 11:
Geç olmadan…
Nafiye Ç. Özdemir
Sizlere henüz izlemediyseniz; Dangal filmini ilk fırsatta izlemenizi önerebilirim.
Toplumun onayladığı bir ebeveyn olmayı yeğleyebilir veya çocuklarınızı sizden daha ötesine ulaştırabilmek adına, bazen size dahi arkasını dönebilecek güçte yetiştirebilirsiniz.
Ne kadar cesursunuz? Filmde; bir babanın ülkesinin geleneklerine karşı göğüs gerişi ve çocuklarını kendi hayallerinin dahi ötesine taşıyışı muhteşem bir şekilde anlatılmış.
Bazı ailelerde, kadın erkek görevleri belirlenmiştir yani kız evlatlar anneleri, erkek evlatlar babaları tarafından geleneklere göre yetiştirilir. Gelenekler önemlidir, küçüklerin söz hakkı yoktur. Bazı ailelerde ise; anne babalar çocuklarım benden daha iyisine layık diyerek, kendi çocukluklarında nelerden mahrum hissetmişlerse, onları evlatlarına sağlamanın peşinde olurlar, hatta öyle ki, çocuklar kıymet bilmiyor diye dertlenirler… Bazı aileler ise, diğer aileler ile yarıştıkları gibi, çocuklarını da diğer ailelerin çocuklarıyla sürekli kıyaslarlar.
Hiçbirimiz, bir anne baba okuluna gitmiş değiliz. Büyüklerimizin yanlış veya eksik sandığımız özelliklerine göre veya büyüklerimizin onayladığı ölçüde çocuk yetiştirmeye çalışırken, kendimizce doğru saydığımız davranış modelleri ile, hatta onlarca bu konu hakkında kitap okumuş olsak dahi, dilediğimiz sonuçları alamayabiliyoruz.
Hatırlayalım ki; bizler, anne babalar çocuklarımızın sahipleri değiliz, sadece onlara yetişkin olma yolunda ilerlerken, destek verebilmek üzere varız. Destek vermek bazen, onların dilediği yönde olmayabilirse de, sonuçta her daim onları sevdiğimizi bilmelerini sağlamak durumundayız. Çocuklarımıza sonsuz sevgimiz olduğunu kanıtlamamız gerekmiyor, eskiler gibi sadece uykusunda başını okşayan, koklayan ebeveynler olmamız gerekmiyor. Bir yandan sevgimizi, onlara verdiğimiz değeri, bize karşı fikirlerini dahi sükunetle dinleyerek, yargısız kalarak, seçimlerine saygı duyarak, hatta yanlış yapmalarına izin vererek gelişim süreçlerine katkı olmamız mümkün. Onlar şimdi anlamasalar da, eskilerin deyimiyle zamanla anlayacaklardır.
Bizler insani değerlere sahip, vatanına hizmet eden, inançlı, duru bireyler yetiştirmek adına kendimize özen gösterelim.  Bizler erdemli kişiler olabildiğimiz ölçüde, doğru örnek olabilir ve onların da çevrenin farklı çekiştirmelerine rağmen, muhteşem insanlar haline dönüştüklerini gözlemleyebiliriz. Başarılı olsunlar diye, sınavlarda yarıştırmaktansa, gerekeni yaptığı ölçüde, gayretinin karşılığını alacağı bilinci kazandırarak, kendine güven duymasını sağlayalım. Varsın karnesi pek iyilerle dolu olmasın, bırakın bir kedi, köpek gördüğünde başını okşasın, yazın kuşlara su, ekmek koysun… Bırakın çocuk olsun… Ayşe Hanım kızını baleye, Ahmet Bey oğlunu basketbola yazdırmış, biz de yüzmeye, karateye yollayalım derdinde olmayın. Nasılsa siz her ne yaparsanız, yapmayı atladığınız birçok şey bulunur. Esas olan, çocuğunuz ne istiyor, neden istiyor, sizin imkanlarınız ne kadarına yetiyor, dengesinde orta bir yol bulmak… Çocuklarınıza soru sorun, gelecekle ilgili hayalleri nelerdir? Niçin? Başka neler mümkün? Birlikte bakış açınızı geliştirin, hayalleri zenginleştirin… Televizyonda izledikleriniz her neyse kapatın ve çocuğunuzu sonsuz bir sabır ile dinleyin… Saçma bulsanız da, size tamamen ters görünse de dinleyin… Hayat koşullarınız ve sorunlarınız her ne olursa olsun, çocuklarınız bunları anlayamaz çünkü henüz deneyimlemedikleri noktadasınız, ayrıca onları dünyaya getirenler sizlersiniz… Hatırlayın ve onlara kocaman bir gülümseyin, başınız ağrısa da, ay sonu gelmeyecek gibi görünse de, öyle bir sarılın ki, sanki son kez kucaklıyormuşçasına… Geç olmadan…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder