Çok düzenli pamuklara sarılı hayatım hiç olmadıysa da her zaman bir şekilde korunduğumu ve hazır olduğum ölçüde yönlendirildiğimi defalarca deneyimledim
Çocukluğumdan itibaren, her yaşadığım hastalıkla, kazayla, çuvallamalarımla kimi zaman bir yandan değersizlik hissine yenik düşmelere rağmen; diğer bir yandan güçlenmemi sağladı. 24 yaşımda bir öfke anımda iki parmağımla, içi tuğla kaplı koca sobayı devirmem sonrası, ürküp bu gücü istemiyorum dememden 20 yıl sonrasına dek, ideal evlat, anne, ideal eş olmaya çalıştım… Çok değer verdiğim bir dostun kalp kriziyle, 52 gün komada kalması sırasında, Rabbim o güce ihtiyacım var, bir şekilde yardım edebileceğimi biliyorum ama hatırlayamıyorum diye dualar ettim. Artık ölse çok çekti dediğim gün, refakat ettiğim sırada yanı başımda vefat etti. Peşi sıra anneannem, parkinson’ un son evresindeyken, annemi biraz rahatlatabilirim düşüncesiyle bakımını üstlendiğimde de, benzer hali deneyimledim. Üç ay sonra, bir gece yarısı teyzemi ölmek üzere gel diye çağırdım ve sabahına da vefat etti. Öncesinde ve sonrasında da acıya dayanıklılığımın test edildiğini düşündüğüm ve uyanışa geçemediğimi düşündüren birçok olay yaşadım. Zaman geçtikçe fark ettiğim dünde yaşanılanların bugünleri, hatta yarınları dahi muhteşem bir şekillendirme gücü olduğuydu…Geçmişte her ne yaşanmışsa minnettar olun, şimdiki sizi oluşturmaya katkıları var… Elbette siz her defasında, bu niçin benim başıma geldi demeyi bırakıp, bu yaşananlardan nasıl ders alıp yolumu şekillendirebilirim diye sormayı öğrenirseniz… İşte bakış açısı dönüştüğünde, yaşamınıza kattıklarınız da o doğrultuda şekillenmeye başlar…
Çok saydığım ve sevdiğim bir komşumuza, seneler önce tekâmül nasıl bir şey? Ne zaman, nasıl tekâmül edeceğim diye sorduğumda aldığım yanıt, benden bilgi saklıyor, hani bilgi paylaştıkça çoğalır diye düşünüp bozulmama sebep olmuştu. Yani bir türlü olamıyordum. Dağ başında, çimenler, çiçekler, kuşlar arasında meditasyon yaparak, şehrin keşmekeşine dönünce o müthiş ruh halini sürdürmeyi başarabilen kaç kişi vardır? İşte şehrin kargaşasına, hayatın bizleri sınamalarına rağmen ruh halini barışçıl, sevecen korumayı sağlayabilen derviş olabilmek için neler yapabiliriz?
Nihayet, senelerdir gidemediğim masaj kursuna başladığımda, sanırım esas yol arayışıma çıkabilmiştim. Hocamız sen şifacı'sın dediğinde, ben mi? En sevdiğim iki kişinin ölümünü izledim, elimden bir şey gelmedi dediğimde de hala kaybolmuşluk hissi ağır basıyordu. Meğer şifa iki yönlü imiş…
Yol ne yandan gidilse son aynı gibi, mühim olan yolu gidişteki kalite, üslup olsa da, yol epey meşakkatli... Bir yandan masajın tek başına yetmediği, toplumumuzda masaja bakışın düzelmesine, ne ticari ne kültürel ne de din propagandası yapanlarca çok ta, izin verilmeyeceği düşüncesindeyken, insanların sizi yaşınıza, öğretim seviyenize, bedensel görüntünüze göre değerlendirmesinin bitmediği ki; bu insanlar neye ve kime göre nasıl değerlendirme hakkını kendilerinde görürler?.. Hipokrat veya İbni Sina da gibi isimler de; çevrelerini gözlemleyerek, hayvanları inceleyerek, atalarından aktarılan bilgilerle topladıkları bitkilerle ilaç hazırlamalarıyla yola çıkmadılar mı? Tıp okulları, onların bilgilerini derleyip, bu yolda ilerlemek isteyenler için kolaylık sağlamak için oluşturulmadılar mı? O zaman neden ilerler görünürken gerileyen bir dünyadayız? gibi sorgulamaları bırakarak, hem ekonomik olarak daha güçlü olmak üzere hem de önce kendime sonra çevreme, kendimi kanıtlamak ve başardı desinler gibi bir ihtiyaçla, mümkün olabildiği ölçüde, seminer ve eğitimlere katılarak kendimi geliştirmeye çalıştım. İçimde ufacık fısıltı sen bundan daha fazlasısın diyordu. Şimdilerde seminerlerime katılanlara sen bundan daha fazlasısın diyorum…
Yaşanan gerçek hayatın içinde, öğrendiklerimin birçoğunu kullanamıyordum. Üvey babam ''biliyorum diyebilmek o konuyu içselleştirmekle olur, dünyaya ya iyi bir insan yetiştir ya iyi bir eser bırak ki burada olmanın anlamı olsun, ne olacaksan en iyisi ol'' derdi. Dediğini ne denli başarabildiğimi zaman gösterir, bu günkü beni oluşturabildiğim için onur duyuyorum ki bu da babamın başarılı olduğunu kanıtlıyor.. Kendi vazifelerimi yerine getirebilmeye odaklanarak, yargılamaları bıraktıkça, hayatın olağan akışına gözlemci kalabildikçe kolaylaşıyor… Peki daha genç yaşlarda insanların hayatlarını güzelleştirmek nasıl olur? Bizlerin yaşanmışlıklardan aldığımız tecrübeler ışığında, gençlerimize daha başarılı, daha çalışkan olmaları için dürtelemeleri bıraksak, kendi sınırlarını keşfetmelerine izin versek, kimi belki otuzlu yaşlarında hala arayışlarını tamamlayamamış mı olurlar? Bir ipe sap olamadın diye yargılamasak… Birey olarak saygınlığın; ne okudukları, hangi dereceyle mezun oldukları, hangi mevkiide, ne kadar kazandıklarıyla alakalı olmadığını önce bizler farkedebilsek… Tüm bunlar hayatı daha kolay hale getirmek üzere dünyevi detaylar, elbet mevkii, maddiyat daha konforlu yaşam sunar… O halde daha konforlu yaşayanlar niçin mutlu değiller? En marka giysiler, en marka araçlara sahip olanların yüzlerinde niçin gerçek bir gülümseme yokken, ayağında terlik dahi olmayan biri soğuk bir havada size koskocaman gülümseyebiliyor? Hayata maskelerle başlamak bir sıfır yenik başlamak gibidir… İçimizde bizi gülümsetecek yeşertebileceğimiz, keşfedebileceğimiz öyle çok zenginliğimiz var ki… O halde çocuklarımızın, gençlerimizin; sadece güzel yürekli, sorumluluk bilincine sahip insanlar olmaları yeterli olmaz mı?
Bu arada elimden geldiğince, kendi deneyimlerimden de yararlanarak, kleanter, öğrenci veya sadece bir merhaba dediğim insana dahi, aldığı kadar yardıma hazırım. Biliyorum ki birine yardım ederken aslında kendime ediyorum.
Hayallerimin ötesinde; ne kadar insanın duasını alabilirsem, ne kadar daha yüzümü gülümseten samimiyetimde yaşamayı başarabilirsem, o denli vazifemi yerine getirebilmiş hissedeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder