16 Nisan 2014 Çarşamba

Aldırma Gönül

Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın 
Aldırma gönül aldırma       
Dışarıda deli dalgalar        
Gelip duvarları yalar        
Seni bu sesler oyalar      
Aldırma gönül aldırma               
Kurşun ata ata biter                 
Yollar gide gide biter               
Ceza yata yata biter               
Aldırma gönül aldırma                        
Dertlerin kalkınca şaha                        
Bir dua yolla Allah'a                        
Görecek günler var daha                     
 Aldırma gönül aldırma




Sabahattin Ali bu şiiri yazarken, ne kadar farklı kitleler tarafından ne denli duygularla dillendirileceğini tahmin dahi etmemiştir..Kendini, kaleme sarılıp dökerken,herhangi bir menfaat gözetmeden yazabilmek, farklı hesaplarda olmadan içini dökebilmek nasıl bir hüşu yaratır.
Her sanatçı ,eserini ortaya çıkarırken o ruh hallerinden geçer.ressam resmi bitene dek,tualle savaşır,sevişir, fırça kah silahıdır kah gül kokulu aşkı..Ya o boyalar ve renk harmonileri yaratmak, olmaz içindeki rengi tutturmak bir karabasandır sanki taa ki en azından benzerini renklendirebilene dek veya şanslıysa bir haz dalgası gelir.Her eserin bitişi, bir doğum sonrası boşluk gibidir.yeniden biriktirdiklerini dökecek kıvama gelmek nasıl sancılı bir haldir..Yerinde duramaz, kimse anlayamaz o gelgitler nedir ve niyedir.hele yakın çevresi için nasıl tahammül edilemez olur insan..Yazarsa,klavyenin tıkırtısından başka müzik yoktur ona..çevredeki tüm dikkatini dağıtası şeylere sinirlenir..Kelimeler geldiği hızla kağıda dökemeden kaçıracak endişesindedir.
Sevgisi,sevgilisi,sabahı gecesi bir hep ayrı notalarda gezinen bir kemancı düşünün nasıl beste yapabilir ki etraftan kendini ayrıştırıp,içindeki müziği nasıl seslendirebilir..
Bir bebek ilk nefesiyle çığlıklardadır,hiçbir nefes ilki gibi değerli olmayacak hiç bir aşk ilki kadar heyecan vermeyecek olsa yaşam anlamsızlaşır..
Bir sanatçı her eseriyle çığlıklardadır..
ve o kimsenin tekrarı olmamak ve aslında her insanın kendi lisanında ve yetenekleriyle ifade etme gayretinde olduklarını,sadece kendine özel bir yoldan ortaya koyabilme kaygısı..
Korkular yer,bitirir insanı..Kaybolma korkusu,yanlış anlaşılma korkusu,yerini bulamama korkusu,boşa kürek çekme korkusu kilitler parmaklarını,yüreklerini..Sonra aniden akar, durduramazsın,gecesi gündüzüne yine karışmıştır..Şikayet edilesi anlaşımlaz çığlıklar çağlar ve insanlar eserleri ayakta alkışlasa da boştur o çoktan en keskin eleştirmenidir kendisinin..Acımasız görünen yanıyla en büyük cezaları kendine vermiştir..
İçindeki tutku öyle derindir ki simsiyahtan öte kopkoyu..kimsecikler arındıramaz..
Zihni şizofrenik oyunlardadır,rüyalarında dahi bir sonraki eseri vardır..
Ne o kadar teknik ne de öyle mükemmel bir yönetmen vardır beynindeki senaryoları görüntüleyebilecek..Astral seyahat dedikleri midir yaşadıkları ?
Sabahlara dek okudukları niye gündem dışıdır da yine de hep insana dairdir ? Niçin olandan ötesine erme gayretindedir ? Bu olanı kabullenememekle ilintili olabilir mi ? Ve böyle zeki beyinler bunu farkedemezler mi ?
Gönlümüzce ne çocukluk yaşayabilmişizdir ne gençlik..ergenken yaşlı,yaşlıyken çocuk mu olacağız diye umursmayız dahi..Yine de en zor katlanılanı, sıradan insan olma çabasını ve sabrını koruyabilmektir..
fazla uçuk olan zamanının önde giden beyinleri için heyecansız,macerasız stabil bir yaşam olmamıştır.
Kendimizi onurlandırma adına varız,var olmalıyız. O nedenle aldırmamalıyız. Ölümümüzde en iyi besteler çalınmalı. Benimkinde lütfen; 
                                            
Öyle bir dem ki ruhum
Hiç olayım derken meğer hep olmuşum
Kelam edip dertleşip nağmelerle
Sana da sebep olmuşum
Bu dem
Var git sor halin nedir?
Ben olayım derken meğer sen olmuşum
Derdi canım söyleyip gezerken
Sana da sebep olmuşum
Bu dem


(Nev'den) Çalınsın. Ardımdan dualar okunmasına hiç gerek yok. Malum dualar yaşayanlar içindir. gönlüm aldırmamayı öğrenebilseydi diyorum şair olamadığımdan şiir yazanlara,ressam olamadığımdan resim yapanlara,hiç bir enstrümanı çalamadığım için tüm müzisyenlere ve tüm yetenekleri ile ortaya bir eser koyabilenler için gıptayla,sonsuz saygılarımı sunuyorum.

Ben kendi halinde,herhangi edebi bir kaygısı olmadan, iç dökmeler şeklinde yazan sıradan bir insanım.
Bazı sahneler var gözümde,sallanan sandalyesinde,soba başında, elinde örgüsüne içini döken kadın örneğin..
Elinde tığ danteller bezeyen teyzeler, göz nurları yaşanmışlıklar,kederler,hayal kırıklıkları..
En iyi sanatçılar hep acılardan ürer.. 
Acı her daim iyidir. İnsan mutlu mesutken gelişemez,üretemez..üstelik tembelleşir..
Acı öyle garip bir duygu ki..Kimi bir yere kazara çarpsa ah der kimi gözünü kaybetse diğeri var ya hamdolsun der..
Güçlü görünmek,isyan etmemek değil,karanlıkta sessiz çığlıklar ve gözyaşlarına kim şahit ?
Rabbine yakarmayan var mı ? En azından belli bir yaradan olduğunu,belli bir güç olduğunu inkar edebilecek veya aksini kanıtlayabilecek var mı ?
İnançlarımız,sözlerimiz,gönlümüzden gelmez mi ? gönlümüz zihnimizden başka bir şey mi ? İnsanlar neyi tartışır ? Ne için, ne uğruna yarışır ? Niçin paylaşımlarımız hep yargılarla doldurulmuştur ?
Saygı, insanlık var olduğundan beri garip bir toplum örgütlenmesi içinde sınıflandırılmışlıklarla belirlenen saygı..Mide bulandırıcı kurallar dizisi..Sahte kavramlar ve bunları öğrenip,kabul edebildiğin,uygulamada başarılı olduğun kadar ödüllendirilirsin.. maske taşıyan ve özde kim olduğunu çoktan unutmuş kişiler..kral çıplak diye haykıranı cezalandıran toplum.. Sürüden olmayı red edeni, başaramadığı anda yerin dibine sokan,başardığı anda ayıpladıkları her hali alkışlayan toplum.. neyin kavgasındadır ???
Gönlüm aldırma.. Benim mapushanemin duvarlarını kimse göremez..gönlüm öyle cezalardan mahkum etti ki kendini sihirli bir elle dahi kolayına özgür kalamaz..
Acı denizlerinde dalgalar öyle yükseklerde patladı ki değme edebiyatçı tarif edemez..Öyle de nasır tuttu ki daha kessen kan gelmez.
Beylik söz çok bulunur da yine de insanın neler hissettiğini asla betimleyemez.
Düşünüyorum da bu ders kitapları,ansiklopediler,romanlar vesaire.. ya bunları hazırlayanlar da insanoğlu ben gibi peki neye göre beni eğitmeye kalkabiliyorlar ? Onları eğitenleri kim eğitti ? Bir çok makamda zeka ve kültür düzeyi vasatlarda kişi bulunur ve bunlar okullarında kendilerine belletilenleri oldukça iyi öğrenip mezun olmuş ve bir yere kapağı atmış gül gibi geçinenlerdir :)
Çoktan rahmetli olmuş birinden duyduğum bir söz;' insan yemek, tuvalet ve uyku arasında yaşar.'
24 saatin 8 saatini uykuya,yarım saatini tuvalete,2 saatini yemeğe veren bizler en az iki saatimizi trafiğe,8 saatimizi de mesaiye verince, yaşamak için 3 veya 4 saatimiz kalıyor onu da haber,maç izlemek,kitap okumak,oyun oynamakla ve ödemeleri düşünmekle geçirince siz söyleyin yaşıyor muyuz ? haydi haftada bir iki kez,eş dostla sohbet bir iki kadeh içmeye gitmek için süslendiğimiz,nasıl görüneceğimizle zaman geçirdiğimizi de hesaba katın ve lütfen söyleyim yaşıyor muyuz ???
Sevgiyle kalın ve lütfen yaşayın













































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder