9 Nisan 2014 Çarşamba

Bir Varmış Bir Yokmuş..

Az gittim uz gittim dere tepe düz gittim derken vardım bir ormana...
Kopkoyu bir karanlıkta buldum kendimi nasılsa hiç korku duymadım.. Yabancı sesler vardı gecede..Lakin kalbimin gümbürtüsünü bastıramıyorlardı.. Öyle ya ne sebeple, karanlığa kaçmıştım? Neydim ben ? İnsan mı? Hayvan mı ? Kimdim ben ? Kadın mı ? Erkek mi ? Çocuk mu ? 
Pek önemi var mıydı ? ne veya kim olduğumun ? kalbim yanıyordu yerinden kopsa ..yok kopmuyordu ama öyle bir acı kıvranıştı !!! Lütfen yardım ? Tanrım !!! Yanıt ver !!! Veya yanıt veriyorsan ve ben duymuyorsam yalvarırırım duymamı ve görmemi sağla....
Bebekliğimi anımsamıyorum ama herhalde konuşamazken,yürüyemezken, ağladığımda beni doyuran,uyutan,ilgilenen vardı.. Ya şimdi ??? Niye büyüdüm ki ???? Tanrım belki yarın ölecek kadar yaşlıyım!!! Ama yoo hayır henüz ..henüz..henüz deneyimlemediğim ve kendimi yenik hissettiğim öyle çok şey varken geri ver yıllarımı yeniden yaşayabileyim lütfen...
Yaşam boyu öğretilen ayıplar,günahlar,yasaklar,topluma uygun biri olma uğraşlarım...oooo ne çok kitap okudum ne yazarları aklımda ne de konuları..okul denen yeri icad edeni...niye rahat bırakmazlar ki ? illa bir aşama bir test bir sınav ...hepsi meğerse hayatın gerçeğine ulaşmak için..ölüme...
Doğru ya okulla bittiğini sanıp sınavların okuldan kaçan bizler hayatın esas sınavlarında nasıl çuvalladık..Hoş okullarda başarılı olan nicemiz başka oyunlarda yenilmedi mi ?
şimdi bir şizofrenin hatıra defterinden kopyalanmış gibi görünen bu satırlar aslında her birimizin iç dünyası değil mi ?
Hepimiz var olma çabaları içinde kaybolmuyor muyuz ? Aslolan saflıktan uzaklaşmıyor muyuz ? Ruhumuzu köleleştir miyor muyuz ?
Elbette Yaradan Yüce bir güce inanıyorum her dil ve dinde farklı isimlendirilse de sonsuz sandığımız kainatın bir oluşum sebebi ve oluşturanı mevcut sanıyorum. Niçin ? hani büyüklerimiz hesap gününden söz eder ya şayet varsa bu hesap gününde dişe diş göze göz bir hesaplaşma içinde olacağız :)
Sanırım hayatı fazla ciddiye alıyoruz bizlerin esas sorunu bu..Ne olur başarılı olmazsak? Toplum alkış tutmazsa ? Çevremiz saygı göstermezse ? faturaları ödeyemezsek ? Köprü altında donarak ölürsek ? Ya da bıçaklanarak ? Köprüden atlayarak ? Hayatta yapamayacaklarımızı niçin yapamıyoruz ? Sokakta yürürken içten şarkı söylerken bağıra çığıra söylemiyor veya otobüsün içinde şakıdı şakıdı göbek atmıyoruz? Tımarhaneye mi kapatılırız ? Hapishane ye mi ? Çoluk çocuğu rezil mi ederiz ? Delilik sınırı nerede ?
Hani kral çıplak diyorlar..Adam öldü adam diye isyan ediyorlar..Ağaçlar kesiliyor, doğa katlediliyor diyorlar..
İşte ben de isyanlardayım içimde öyle bir coşku var ki çağlamak istiyor ve bastırmak zorunda kalıyorum..Kendimi yaşamam için özgür olmayı seçmek, kalbimin dilediği kişiyi yanımda bulmak ve süre giden daimi bir huzur, mutluluk halinde olmak istiyorum.
Bunu kim istemez deyip sonra maç izleyerek, nette oyun oynayarak, kastet,scrabula ile zaman öldürenler ile konserlerde coşan kalabalık duyun beni hepiniz bir yalanı yaşıyorsunuz farkedin artık!!! hayatınıza kendinizden başka her türlü kalabalığın gürültüsünü doldurup iç sesinizi susturuyorsunuz ..Ne zamana kadar psikolojik sorunları olan insanlar olmaktan sıyrıldığınız inancıyla kendinizi kandıracaksınız?
İnsanlar ve hayvanlar arasında hiç bir fark yok hatta insanlar hayvanlardan daha vahşi.. Acımasızlık bir takım hayır kurumlarında yardım ederek vicdan yüklerini hafifletme kandırmacasında.. 
İşte esas masal ! 
Yıl 1974,ilkokul 4. sınıftayım yanlış anımsamıyorsam elbette :) Televizyonumuz oldu :) Eh üvey babam televizyona reklam hazırladığından biraz şanslı görünen kesimdendim..Deavmında schaublorenz kasetçalarımız, dual pikabımız filan da olduydu..
havamdan geçilmiyordu tabii,mahalledeki herkes bize gelmeye,benle arkadaşlık etmeye can atıyordu,aa bu arada teksas,mandrake,fantom,jungla evimizde tüm serileri biriktirilen eserlerdi. Dedim ya babam reklam yönetmeniydi ama aynı zamanda karikatürist ve ressam, eski tiyatro art direktörü,eski yeşilçam reji asistanı filandı da :) Hava binbeşyüz bende elbet :) Bir anlasaydım bana değil de malzemeye gelindiğini de bir kişilik gösterip dehleseydim her birini ya o sevgili arkadaşlarımdan biri denk gelir de bu yazımı okur da anımsar mı acaba :)
Bizim ülkemizde kimse uzun yazı okumayı sevmez ondan rahat çalakalem yazabiliyorum :)))
Hayatım boyunca insanlara hep bir şeyler verince sevilebilirim düşüncesi bende çocuklukta oluşmuş anlayacağınız ..Farkettiğimde yıllar geçmiş ve ben hep çevremde insanların istediğini vererek makbul kişi olabilen insan olmuştum taa ki hayır diyene kadar işte o zaman her insanın esas yüzüyle karşılaştım.. Bu çok acı insanın kendi olduğu haliyle değil de başkalarının onu görmek istedikleri hallerle onaylanmak..Bir de insanlar ayna gibidirler denir ya kesinlikle inanmıyorum. 
Sebebine gelince hayatım boyunca hoşlanmasam dahi kimseyi olduğu halinden farklı biri haline getirmeye çalışmadım.
Sadece çocukluğumdan beri tek bir şey istedim sevdiğim gibi sevilebilmek..
Sonra farkettim ki önce kendimi seviyor olmalıyım. Peki benim sevebileceğim özelliklerim neler ? Veya biri beni ne için sevebilir ?
Liste yapacak herhangi bir sıralama oluşturabilecek kapasitem yok herhalde :) Sevgi koşulsuz olmalı inancım dolayısıyla zorlanıyorum veya :) Kendimi hangi göz rengi,hangi saç rengi,hangi beden tipi olursam olayım yine şimdiki kadar seveceğime eminim daha fazla veya daha az değil. Çocuklarımı veya annemi şimdi olduklarından daha fazla sevebilmem de mümkün değil.Hani daha başarılı çocuklar veya daha şefkat dolu anne modelleri arzulanır ya bu hayatınızı daha çekilir hale getirir sanıyorsanız yanılıyorsunuz..
Hayatımıza öyle veya böyle giren insanların bizler için iyi veya kötü deneyimler olmasında bile tek bir fark yok belki de hepsi sadece bizim olay ve kişilere yüklediğimiz anlamlar ve bakış açılarımızda..
Seneler evvel bir komşumun ''ben ne çok güler ne de çok ağlarım olanı geldiği gibi kabullenirim'' dediğinde, nasıl doğru bir felsefeye sahip olduğunu anlamam çok uzun sürdü.
Anlamak ve sindirip kendi yaşamına uyumlamak farklı olgular :) Bendeki ruhsal iniş çıkışlarla operet çıkar da ondan da bir ilahi bir mesnevi çıkar belki :)  Hoş o da ben de geldik göçeceğiz kimin yanına ne kâr kalır tartışılır :)
Dünyadan bihaber, okuma yazma bilmeyen, hayatı koyun gütmek kaval çalmak sanan bir çobanın canı sıkılır mı bilemiyeceğim de insanın öğrendikçe oluşan derinlik kadar boşluğu farketmesi çok can sıkıcı ..İşte o boşluğu doldurmak için beyhude bir çaba ile debelenmeyi red ediyorum.
Beyhude çünkü doldurduğum kadar boşluk çoğalıyor. Ve hala ne kendime daha yakınım ne de unutacak kadar uzak..
Bundan 30 yıl önce yazmak müthiş bir tatmin hissi verirdi şimdi ise daha fazla yazmak istiyorum ama içimdeki kitap bir türlü baskıya ermiyor :)
O kitap baskıya girmeden tükendi ..İnsanlar okusun diye yazar olunmaz.yazmak garip bir ego yükselişi bir tanrısallık verir.istediğiniz doğar diğeri ölür istediğinizi yaşatır dilediğinizi zengin arzuladığınızı aşık,mutlu,bedbaht edebilirsiniz. Sonra yazdığınız basılmaya layık görülür bir de piyasa yaparsa boş sayfa sendromu başlar.Korku yazamamak değil daha iyisini yazamamaktır.Bazen denir hani kendini tekrarlıyor artık ..dönemi kapandı denir halbuki öyle psikosomatik bir süreçten geçer ki yazar sonrasında yaşadığı bigben misali olacaktır tabii o toplumun yayınevinin baskısı olmasa.. 
Eh madem bir dolu yazarın kabusunu kendim yaşamış gibi iselleştirmişim o halde yazar olmama gerek yok :)
İçimi dökerim olur biter..şimdiki gibi..her zaman..daim..siz de yapın ..haydi...haydiii























































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder