5 Temmuz 2015 Pazar

İnsanlar hep bir yerlerden bir yerlere gidiyor...7.6.2015..istanbulgündemi'ndeki yazım



Otobüs maceraları; toplu taşıma kullanan hemen herkes her gün değişik bir dolu insan profili ve hikayesine denk gelir..

Çigdem Nafıye Özdemir
Otobüs maceraları;  toplu taşıma kullanan hemen herkes her gün değişik bir dolu insan profili ve hikayesine denk gelir..
Gidiş yönünüz neresi olursa olsun, boş koltuk olsun, kalabalık olmasın demeyenimiz var mı? Yeni bir otobüs gelsin, kliması çalışsın, aracı kullanan sürücü ani frenlerle bizi perişan etmeden gideceğimiz yere kazasız belasız gidelim.. Aman otobüste hır gür olmasın ..
Durağa çıkar sizden önce beklemeye başlamışlara sorarsınız filanca numara geçti mi? Yok yanıtı,içinizi ferahlatır çok beklemeyeceğinizin işareti..  Dolu olsa da bindiğinizde, bazen bir genç yer verir... Bazen bir yaşıtınız kalkar hatta ben çok oturdum az da sen otur diye sırtını sıvazlar...
Kimisinin çocuğu hastadır yol boyu ağlar, biri sara krizi geçirir.. Otobüs kullananlar o kalabalığın ve trafiğin stresi üzerine, durakta gideceği yere hangi numaraya bineceğini soranları yanıtlar..
Modernize olmuş, ekranda durak isimleri görünür ama okuyamazsınız ya güneş ışığı vurur ya uzağındasınızdır..Ses sistemi bindiğiniz her otobüste olmayabilir veya kul yapımı arızaya geçmiştir..
Bir çok genç kulaklarında müzikleri  yolu çekilir hale getirirler kendilerince..Şu metro videosunda müzik açıp herkesi dansa kaldıran genç gelir aklıma.. Hayatta anların kıymetini bilmek hoş olur.. Bir anda itfaiye,ambulans sirenleriyle zıplarsınız..
Metro kentimizin devasalığında; kurtarıcımız.. Zamanımızı bize geri kazandıran, kendimizi biraz köstebek hissettiğimiz sistem..Aceleniz yoksa; metroya inişin tadını çıkarın, biraz rutubet kokusu dışarıdaki havanın kıymetini anımsatıp anında özletmiyor mu ? Çok şanslıyız, ne mutlu bize ki açık havanın tadına varabiliyoruz.. Bir de metroya doğru olan yolu keyifli hale getiren müzisyenler var ve keşke her cadde ve sokak başlarında da olsa dediğim.. İnsan bir anda, dertler tasalar bir yana, anı fark edebiliyor.. Müzisyenleri kadroya alıp, vardiyalı çaldırsalar ve sürekli içimizi ısıtan ahenk olsa her yanda, sizce nasıl olur?
Bir de metro sık  geldiğinden oturma yerleri az, ayrıca soğuk bir rüzgar esiyor.. Biz insanoğlu yapılandan hep daha fazlasını talep ederiz..Tüm insanlar iyi şeylere layıktır ya neden olmasın ? Şöyle örnekleyeyim; sağlıklı biri için belki sorun yok ancak; aracı veya taksiye ayıracak bütçesi olmayıp, çocuğunu hastaneye götüren, ameliyattan veya kemoterapiden çıkmış ve toplu taşıma kullanmak durumunda olanlar var.. Yani toplu taşıma araçları işine okuluna veya gezmesine gidenlerden ibaret değil..
Metroda yaşlılara yer veren düşünceli insanlara daha sık rastlamak mümkünken otobüslerde ne yazık ki, eskisi gibi yer verme terbiyesi, şehrin yorgunluğundan bitap gençlerimiz için hiç cazip değil. o nedenle gezmeye çıkan yaşlıların iş ve okul dönüş saatlerine dikkate alarak yolculuk saatlerini seçmeye çalışması daha iyi olmaz mı?
Marmaray, biz İstanbullulara muhteşem bir hediye, bazısı deniz altından gidiyor paniğinde olsa da, denizin altındaki toprağın da altında yani şehir trafiğinde yaşanabilir kaza risk oranı, orada neredeyse yok.. Gençliğe bayılıyorum, zamanında biz bağdaş kurup yere oturmaya kalksak ayıplanırdık.. Vapurlarımızın ise, her kalkış saatine has yolcu profili vardır.. Gerçi bizim çocukluğumuzdaki gibi, mevkii farkı yok ve gençlere anlatınca nasıl yani diye şaşıp kalıyorlar :) Vapurlarda nostaljik bir satış vardır, tepsinin altına vurarak çay, gazoz var mı isteyen? şeklinde gezer kantin görevlisi.. Bir zamanlar, limon sıkacağından, yeni icat domates, yumurta dilimleyicisine kadar farklı malzemeler satan, nezih bir üslûpla, sayın yolcular iyi yolculuklar dilerim, sizlere şu ilginç ürünü tanıtmama izin verin diyerek diğer iskeleye yanaşana dek, tüm yolcularla şakalaşarak satış gerçekleştiren amcalarımız vardı..
Tüm şehir hayatını kolaylaştıran toplu taşıma araçları arasında, çocukluğumuzun tramvayı, İstiklal caddesinde zaman zaman orkestra taşıyarak, Beyoğlu`na müzik ziyafeti veriyor.. Moda tramvayımız da var .. Bir unutulan 9 kişilik sarı dolmuşlar pencere kenarı minik kareliydi hani :) bir de elektrikli troleybüsler.. Adalarda faytonlar,tıkır tıkır, yokuşlarda koşturan atlar ve o süslü püslü hala eskimemiş pırıl pırıl döşemeleriyle arabaları.. Belki taksiler gibi rakamlarla o zevki herkes tadamıyor.. Belki daha adaları görmemiş bir çok İstanbullu da vardır.. Bilir misiniz herkes her istediğinde her şeyi yapabilse deriz ya, adaya gidince, çocukken ailemin pahalı diye bindiremediği faytona binebilmek kendimi çook zengin hissetmeme yarıyor.. O an yapamadıklarımızdaki ve olandaki hayra şükredebilmeli..  Bir şey daha; birlikte yolculuk ettiğimiz insanları gözlemleyelim ve çok yorgun olduğumuzda, belki de bizden daha yorgun bir yüze, bir bedene denk geldiğimizde, buyurun biraz da siz dinlenin diyerek yer verelim olur mu? Yabancı birine, gönülden yer vererek, insanlığa umut aşılar ve ruhumuzdaki hafifleme ile dinçleştiğimizi hissederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder