Anne, baba olma arzusuyla planlayarak ebeveyn olanlar dahil, daha dünyaya gelmeden bebeklerimiz için, maviler, pembelerle odalar döşemediysek dahi, erkek mi kız mı merakımızla, oğlum, kızım diye sahiplendik. Bizlerin devamını sağlayan, hayatta başaramadıklarımızı, onların yapması için, öyle değil böyle diye direktifler vererek, hakimiyetimiz altına alan, mandallar yerine ciddi bütçeler ayırdığımız rengarenk, fabrikasyon oyuncaklar alarak niye kendi kendine oynamıyor, mızmızlanıyor diyerek psikologlara koşan bizler nasıl büyütüldük ?
Hişşştt!.. Çocuklar karışmaz, otur bakayım! Odana git! Yatma saatin! Haydi ders çalış! Yine ne kırdın?.. Zaten işe yaramazın tekisin, bak komşunun oğlu nasıl efendi!.. Halanın kızı nasıl başarılı!..
Vee bizler annelermiz veya babalarımız gibi olmayacağımıza yeminler ederken, daha iyi veya daha doğrusunu başarabildik mi? AVM’ lere, tv önüne, bilgisayarlara bağımlı, alışveriş tutkunu, gelenek ve görenekleri küçümseyen bir nesil!.. Bu muydu istediğimiz? Yaşlandığımızda hatırımızı sormayan, bayramları tatil fırsatı sayan, kandillerde büyüklerini aramayı, el öpmeleri komik bulan çocuklar mı yetiştirmek istedik?
Hepimizin, bizlerden daha mutlu, daha sevgi dolu insanlar yetiştirmek arzusunda olduğuna inanıyorum. Atladığımız neydi? Daha iyisini yapmak üzere yola çıkıp ta, aksi yola varmamıza sebep neydi?
Eskiden kayınvalide, kayınpeder, görümce, baldız, bacanak bir arada yaşarlar, yaşlılara hürmet edilirdi… Çocuklar ailenin büyüklerinin yaşlanışını, hastalanışını, ölümünü ailece bir olma hissini özümseyerek yetişmezler miydi? Sonra kentleşme, modernleşme, daha iyi daha lüks yaşam açlığıyla, her şeyi maddeleştirirken insanlığımızdan uzaklaşmaya başladığımızı fark edemedik… Her şeyin ideali peşine düştük, ideal eş, ideal ev, ideal okul… Hayallerimiz, ihtiraslarımız için neleri teptik? Nelere mal oldu? Neler kazandık?
Bir soluk alın ve en son ne zaman annenize onu sevdiğinizi, babanıza sizin için emeklerine teşekkür ettiğinizi düşünün. Sizler için kendilerince en doğru kararları alırken, farkında olmadan, sizin kişiliğinizi hiçe sayışlarını affettiğinizi, sizin de artık birer yetişkin olmanın sorumluluklarıyla hem kendiniz hem de çocuklarınız için, tıpkı onlar gibi ara sıra yanlış kararlar aldığınızı itiraf edin. Ve sarılın, sıcacık bir kucaklayın.. Çok geç olmadan…
Sonra aynı binada bir arada yaşadıklarınız, mahalle komşularınız, selamlaşmadıklarınız, belki bir seneden fazladır aramadıklarınız, şöyle bir düşünün, iş yerinizde çayınızı getirene en son ne zaman hatır sordunuz ve içtenlikle gülümseyerek teşekkür ettiniz?
Zamanla yarışırcasına yaşamak, kendimizi birey olarak değerli görmek ve çevremizdekilere değer vermek, saygı göstermek inanın zamanı daha doğru kullanabilir kılar. Vicdanen kendinizi iyi hissedince her işinizde verimlilik arttığını fark edersiniz.
Vicdan demişken, çoğu kişinin dış dünyaya ve iç dünyasına farklı hisler barındırdığı aşikâr… Öyle olmasa, yalan, kötü, yanlış, çirkin gibi sözcükler çoktan kullanımdan kalkardı…
Yalanın, bağışıklık sistemini bozduğu gerçeği pek gündeme getirilmiyor. Genelde sağlıklı beslenme ve egzersiz üzerine konuşulur…. Kimse ben dahil yalancılıktan kurtulamıyor, bu bir başkasına değil tamamen kendimize dürüst olamayışımızdan kaynaklı…
Başlangıcı da, işte o hayal meyal hatırladığımız çocukluğumuzda, her uyarıldığımız ve azarlandığımız zamanlardan beri, kasılarak nefesimizi tutuşlarımızda ve kendimizi bir şekilde koruduğumuzu zannedişlerimizdedir.
Şimdi sizlerden ricam, dostlarınızla iyilikler üzerine sohbetler yapın, olmasını istemedikleriniz yerine olanlardaki hayrı birbirinize hatırlatın.
Bırakın, komşunun oğlunu, halasının kızını, el alem ne der! i, sevginizle, sağduyunuzla davranın… Birkaç kez deneyip ardından pes etmeyin, yolunuz huzur dolsun, okuyabildiğiniz için gözlerinizden, okumanızı öğreten öğretmeninize ve Yaradan’ınıza dek şükredeceklerinizi listeleyin… İnanın her gün şükredeceklerinizin çoğalacak J Sevgiyle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder